PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAV)’İN ALLAH’A TEVEKKÜLÜ

  • 09 Temmuz 2016
  • 2.154 kez görüntülendi.
PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAV)’İN ALLAH’A TEVEKKÜLÜ
REKLAM ALANI

Tevekkül; insanın sorumlu olduğu tüm tedbirleri aldıktan ve üzerine düşenleri yaptıktan sonra işinin sonucunu Allah`a bırakması; Allahu Zülcelâl’in yaratacağı neticeyi güven ve rıza ile karşılayıp, insanlardan vesair mahlukattan bir beklenti içerisinde olmaması: Kısacası Allah`a güvenip, akibetinden endişe etmemesidir. İnsanın, çabalarının sonuçlarını ve dünyada olan şeylerin hükmünü Allah’a bırakması, insanın sebepler aleminden ve araçlar perdesinden sıyrılarak, doğrudan doğruya her şeyi Allah Teâlâ’dan bilmesi ve takdirine rıza göstermesi tevekküldür.

 

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin hayatının her harfini dikkatle ve iyice okudukça kesinlikle görülecektir ki, yeryüzünde onun yolunda engel teşkil etmemiş neredeyse hiçbir sıkıntı ve felaket türü kalmamıştır. Fakat onun kalbi, hiçbir zaman korku, ümitsizlik ve şaşkınlık tuzağına düşmemiş ve fakat Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem asla yılgınlık göstermemiştir.

REKLAM ALANI

 

Mekke’de tek başına bulunduğu günlerde bin bir çeşit felaket ve sıkıntının akın ettiği sıralarda, düşmanların çekirge sürüsü gibi üşüştüğü anlarda, kanlı Huneyn ve Uhud savaşlarında, her an ve her yerde, Allah’a tevekkül ve güven içerisinde olduğu görülürdü. Ebu Talib, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemle konuşurken: “Sevgili yeğenim! Bu işten vazgeç!” dediği zaman Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ona cevap olarak: “Allah beni tek başıma bırakmayacak.” diyordu.” (Siret-i ibn Hişam)

 

Mekke’de birçok eziyet ve musibete uğramış, ümitsiz görünen bir sahabîye: “Allah’a yemin ederim ki, bu dinin her tarafa hakim olacağı ve en üst derecede başarıya ulaşacağı gün çok yakındır.” buyurmuştu. (Ahmed bin Hanbel)

 

Kureyş kafirleri bir gün Kabe’de oturmuş, aralarında görüşerek: “Muhammed’i (sallallahu aleyhi vesellem) buraya, adım atar atmaz paramparça edip çiğneyelim” diye karar almışlardı. Hz. Fâtıma (radıyallahu anha) onların konuşmalarını dinlemiş, ağlayarak babasının yanına gitmiş ve durumu anlatmıştı. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem onu teselli etti ve abdest almak için su istedi. Abdestini aldıktan sonra, hiçbir korku ve endişeye kapılmadan toparlanıp yola çıktı. Ka’be avlusuna girdiğinde, kafirler onu bütün sevimliliği ve cesaretiyle görünce başlarını öne eğdiler. (Ahmed bin Hanbel)

 

Bilindiği üzere, Hicret niyetiyle Mekke’den çıktığıklarında, Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh ile beraber Sevr Mağarası’na sığındı. Kureyş’in kana susamış zalimlerinin içlerinde ise başarısızlıklarının öfkesi vardı, İntikam duyguları coşmuş olmalıydı.

 

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin peşinden, onun ayak izlerini süre süre aynı mağaraya ulaştılar.Nitekim Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh korku ve panik içinde: “Ey Allah Resulü! Düşman o kadar yakınımıza geldi ki, birazcık aşağıya eğilerek baksalar, bizi görebilirler” dedi. Fakat Allah Resulü Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem) manevi güven ve huzurunun verdiği sakin bir sesle: “Üçüncüleri Allah olan iki kimseye bir şey olmaz, korkma!” dedi. (Buhari, Ahmed bin Hanbel, Tirmizî) Sonra Kur’an-ı Kerim’den şu âyeti okudu: “Üzülme Allah bizimledir.” (Tevbe: 40)

 

“Şimdi seni kim kurtaracak?”

Necd savaşından dönerken, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bir yerde konakladı. Burada pek çok ağaç vardı ve altları gölgelikti, öğle vakti olmuştu. Sahabe-i kiram ağaçların gölgesinde bir tarafa çekilerek uyudu. Kendisi de bir ağacın altında dinleniyordu, kılıcı da bir ağaca asılıydı.

 

Tam bu sırada, belki de bu fırsatı kollamakta olan bir bedevi gizlenerek geldi ve Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin kılıcını indirerek kınından çıkardı ve Allah Resulü’nün karşısına dikildi. O anda Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem uyandı. Bir bedevinin elinde yalın kılıç önünde dikildiğini gördü. Bedevi:

– Ey Muhammed! Şimdi seni benden kim kurtarabilir? dedi. Buna cevap olarak güvenli, fütursuz ve kesin bir ses geldi:

Allah!

 

Kalbe saplanan ok gibi kulağına çarpan bu sözden paniğe kapılan bedevinin elindeki kılıç yere düştü.

 

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem kılıcı aldı. “Şimdi seni kim kurtaracak?” dedi. (Adam tir tir titremeye başladı. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem) Sonra onu af etti.

 

Adam, arkadaşlarının yanına dönünce durumu anlattı ve: “Ben, şimdi insanların en iyisinin yanından geliyorum.” dedi. (Buhari) Ve Hz. Peygamber’in yüce ahlakını onlara anlatarak İslam’a kalplerinin ısınmasını sağladı. Burada da Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin; hem tevekkülü hem de bağışlayıcılığı çok net bir şekilde görülmektedir.

 

Hayber’de kendisine zehir veren yahûdi kadınına:
– Bunu neden yaptın? Diye sorunca:

– Seni öldürmek için! Diye cevap verdi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem kadının bu sözüne karşılık:

Sen bunu yapamazsın, çünkü Allah sana bunu yaptırmaz, buyurdu.” (Müslim)

 

Varlıkta ve yoklukta ‘tevekkül’

Bütün bu anlatılanlar, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin Allah’a güveninin bir boyutudur. Bunun bir başka safhası ve boyutu daha vardır. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hem rahat ve belli bir refah içinde, hem de yokluk ve kıtlık içinde yaşadığı olmuştur.

 

Bazen Peygamber Mescidi’nin avlusu yığınla mal ve gıda maddesiyle dolar, bazen günlerce aç kalarak bir lokma yiyecek bulamayıp karnına taş bağladığı olurdu. Halbuki, bir gün önce eline geçmiş olan mal ve servetlerden bir miktarını biriktirmesi onun için zor değildi. Fakat, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hiçbir zaman böyle düşünmemiş, bugün eline geçen şeyi ihtiyat olması için ertesi güne bırakmamıştır. Zorunlu masraflarından artan şeyleri ortalık kararmadan ihtiyaç sahiplerine dağıtmıştır.

 

Nitekim uzun yıllar yakın hizmetini yapan Hz. Enes radıyallahu anh şöyle demiştir: “Allah’ın Elçisi, Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve selem) kesinlikle yarın için biriktirmezdi.” (Tirmizi)

REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ