İRFAN SOHBETİ / İmanı En Kâmil Olan Mümin, Ahlakı En Güzel Olandır

İRFAN SOHBETİ
İmanı En Kâmil Olan Mümin, Ahlakı En Güzel Olandır
Seyda Feyzullah Konyevi -KS-
Allah-u Zülcelâl ayeti kerimede buyuruyor:
وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُۜ اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ فَاِذَا الَّذ۪ي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَاَنَّهُ وَلِيٌّ حَم۪يمٌ
“İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki candan bir dost olur.” (Fussilet; 34)
Ferdi, kişisel muamelelerde, ilişkilerde, insanoğlu ne kadar affedici davranırsa, Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellemin buyurduğu gibi daha çok şeref kazanır. Ne kadar müsamahalı olursa ne kadar ahlakını karşısındaki insana karşı güzel tutarsa, onunla güzel geçinirse, o kadar şerefi ziyade olur.
İyilik, güzel, ahlak bunların hepsi karşı tarafın kalbine güzel bir şekilde tesir eder. Güzel ahlak tatlı su gibidir. Nasıl ki bir ağacı sen tatlı suyla suladığın zaman büyüyorsa, yeşeriyorsa, ona can ve gıda oluyorsa, tuzlu su verdiğin zaman da o ağaç o fidan kuruyorsa, aynı şekilde güzel ahlak ile kötü ahlak buna benziyor.
İnsan ne kadar karşı taraftaki bir insana, mümin kardeşine özellikle güzel davranırsa, bu onun kalbine adeta bir tatlı su döker gibi onun kalbindeki güzel hasletleri yeşertir, büyütür. O insanın duygularını güzelleştirir. Eğer kırık bir duygusu varsa, kırılmış, incinmişse onu tamir etmiş olur. Hatta öyle ki kendisiyle alakalı olmayan bir durumdan dolayı kırgın bir insana sen güzel davrandığın zaman onun kırgınlığını tamir etmiş olursun. Ve toplum böyle düzelir, güzelleşir.
Adam evinden çıkarken belki morali bozuk bir şekilde çıkmış, sen bir arkadaşı olarak ona güzel davrandığın zaman onun o üzüntüsünü unutturursun, ona merhem olursun. Dışarıdan eve girerken, hanımı ona güzel davrandığı zaman, güzel ahlakla onu karşıladığı zaman, tebessümle karşıladığı zaman o adamın dışarıdaki kırgınlığını orada tamir etmiş olacaktır. İşte güzel ahlak insanoğlunu ve toplumu böyle tamir ediyor, onun yarasına merhem oluyor.
Allah-u Zülcelâl Afuv sıfatına sahiptir. El-Afuv onun Esma’ul Hüsna’larındandır. Allah çok affedicidir,. Dikkat edin, 70 sene bir insan isyan ediyor, sonra tevbe ettiği zaman Allah-u Zülcelâl onu affediyor. 70 sene boyunca düşmanlık eden birisini sen kolay kolay affedemezsin. Ve hatta affetmek bir yana ne kadar araya girenler olsa aranızda mutlaka bir kırgınlık soğukluk yine devam edecektir. O kişiye Isınamazsınız değil mi? Ama Allah-u Zülcelâl öyle yapmıyor. Allah tevbe etmiş olan o kulunu öyle bir affediyor ki diğerleri gibi onu cennetine koyuyor. Onu cehennemden azat ediyor.
“Kusur Arama!”
Hazreti Mevlâna Rahmetullahu aleyh buyuruyor ki:
“Aklın başına geldiğinde pişman olacağın bir işi sakın yapma…” Yani önce düşün, taşın ki yaptığın işi daha sonra, “Eyvah ben niye böyle yaptım,” demeyesin. Bir şey yaptığın zaman düşünerek yapmak gerektiğini izah ediyor.
“Kusur bulmak için insanlara bakma…” Çünkü kusur bulmak için bakarsan mutlaka bulursun. Hiç kimse kusursuz değildir zaten. Önemli olan onu görmemektir. Sen onu görmediğin zaman, o zaman ikiniz kusursuz bir şekilde birbirinize muamele edebilirsiniz, birbirinize dostça geçinebilirsiniz. Ama birbirinizin kusurunu gördükçe siz birbirinize dost olamazsınız, birbirinizle kaynaşamazsınız. Aranızda muhabbet denen o iksir yok olur gider.
“Kusur örtmeyi marifet edin ki sen de kusursuz olasın,” diyor. Yani sen kusurları örttüğün zaman sen de insanların gözünde kusursuz görünürsün. Nasıl? Onlar da çünkü senin kusurunu örtecekler.
Bırak da Allah-u Zülcelâl’in Settar sıfatı, ayıpları örtücü sıfatı senin üzerine tecelli etsin. Sen örttükçe Allah-u Zülcelâl’in o Settar sıfatı senin üzerine tecelli edecek ve o da seni örtecek. Sen nasıl ki burada bu dünyada mümin kardeşinin ayıplarını örttün, Allah-u Zülcelâl de kıyamet gününde senin ayıplarını örtecek, günahlarını örtecek, başkalarına rezil olmamanı sağlayacak.
Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem, biz müminlere çok acayip bir ışık veriyor. Öyle muazzam bir tespitte bulunuyor ki bizi karanlıkta kaybolmamamızı sağlıyor. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, bir hadisi şerifinde şöylle buyuruyor.
“İnsanlar iyilik yaparlarsa biz de iyilik yaparız, zulmederlerse biz de zulmederiz.” diyen zayıf karakterli kimseler olmayın. Bilakis iyilik yaptıklarında insanlara iyilikle karşılık vermeyi, kötülük yaptıklarında ise onlara zulmetmemeyi alışkanlık hâline getirin.” (Tirmizî, Birr, 63)
Yani şöyle bir karakter var insanlarda: insan başkasını taklit eder, hep kopya çeker. Hakkı hakikati aklında tutmaz, kalbinde tutmaz. Uyku halinde, gaflet halinde gibidir. Toplumda cereyan eden herhangi bir şey olduğu zaman koyun sürüsü gibi onun peşinden koşarlar. Doğruysa doğrunun peşinde, yanlışsa yanlışın peşinde… Nereye gittiğini bilmiyor.
Buradaki kelimenin manası şudur: “Ben seninle beraberim.” Yani topluma bakarım. Ne yaparsa onu yaparım, diyor. Ben onlarla beraberim veya ben seninle beraberim. Sen ne yaparsan ben de öyle yaparım. Sen bana iyilik yaptın ben de sana iyilik yaparım. Bana zulmettin ben de sana zulmederim. Sen yanlış yaptın ben de yanlış yaparım. Böyle bir mantık.
Bu insanın gözünü hakka karşı kör eder. Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem böyle bir şeye karşı bizi uyarıyor. Sakın ha uyanık olun diyor. Siz hakla beraber olun, buyuruyor.
Onlar kötülük yaptıysa biz de kötülük yapmayalım. Biz zulmetmeyelim, onu ıslah etmeye, düzeltmeye çalışalım. Böyle bir ahlaka sahip olunmasını istiyor Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem.
Demek ki insan daima hakla beraber olmalı. İyilikle beraber olmalı, kötülüğün de karşısında olmalı. Az önce okuduğumuz Ayet-i Kerime’de Allah-u Zülcelâl buyuruyordu ki, “İyilik, güzellik ile kötülük bir olmaz, siz kötülüğü en güzel bir şekilde def edin.”
Kişisel meselelerde affedici olmak, muazzam bir ahlak sergilemek olabilir, yapılabilir. Ama toplumsal kötülüklerde, hatalarda ıslah edici olmak lazım. Toplumsal hataları bizim affetme hakkımız yoktur, öyle bir lükse sahip değiliz.
Bu ayetin derinliğini en güzel bir şekilde kavramış halinin örneğini bize anlatan bir kıssa var:
Şimdi Bayezid-i Bestamî Hazretleri bir gün bir mezarlıktan geçerken bakıyor ki, orada bir zenginin oğlu sarhoş olmuş, sazı elinde çalıyor, şarkı söylüyor. O sarhoş genç birden Bayezid-i Bestamî Hazretlerinin üzerine yürüyor. Bayezid-i Bestamî Hazretleri:
لَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِٱللَّٰهِ ٱلْعَلِيِّ ٱلْعَظِيمِ
“Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm” diyor. Yani “Başımıza bir musibet gelecek,” der gibi. Geliyor da. O adam, Bayezid-i Bestamî Hazretleri’nin kafasına o sazı vuruyor ve sazı ikiye ayırıyor. Tabi Bayezid-i Bestamî Hazretlerinin de başı kanıyor, yara oluyor. Gidiyor dergaha. Sabahleyin hizmetçisiyle o gence biraz para, biraz da helva gönderiyor. Diyor ki:
“Şu gencin yanına git, bunları götür. Ona de ki: “Akşam başında kırılan bu sazdan dolayı Bayezid -kuddise sırruh- sizden özür diliyor. Bu parayı al, bu helvayı da ye ki kırılan sazın derdi ve acısı gönlünden çıksın,” diyor.
Şimdi herkes Bayezid-i Bestamî Hazretleri gibi yapamaz değil mi? Ama insan en azından böyle bir olayla karşılaştığı zaman kendi tahammül sınırları içerisinde ne kadar tahammül edebiliyorsa, kendini ona zorlamalıdır, kendini şartlandırmalıdır. Daha sonra genç zaten bu durumu görünce ağlaya ağlaya Bayezid-i Bestamî Hazretleri’nin yanına geliyor. Dergâha geliyor ve tevbe ediyor. Bir daha da o günahlara bulaşmıyor.
Tabi burada Bayezid-i Bestamî Hazretleri’nin o engin hareketi, o muazzam ahlakı o kişinin de hidayetine vesile oluyor. Fakat babamın gülleri, sizler sakın böyle bir şeyi bizim üzerimize denemeyin. Biz Bayezid-i Bestamî Hazretleri değiliz, onların toprağı kadar da olamayız.
İnsan kendini Bayezid-i Bestamî Hazretleri gibi zatların yerine koyduğu zaman onların çok büyük bir ahlak sahibi olduklarını görüyor. Fakat biz zayıf insanlarız. Biz onların yolundan henüz böyle damla damla olsun istifade etmeye çalışıyoruz. Allah Azze ve Celle bize onların o güzel ahlakını nasip eylesin. Bizi de onlar gibi böyle ufku geniş olaylara, hadiselere bakarken ibretle bakabilen kullarından eylesin.
Evet Bayezid-i Bestamî Hazretleri bu güzel ahlakıyla bakın Ayet-i Kerime’nin o derinliğini nasıl yaşamış. Haliyle, ahlakıyla o Ayet-i Kerime’nin tam tefsirini yapmış aslında. Biz sözle tefsirini yapıyoruz o hayatıyla tefsirini yapmış.
“Ahlakı Kur’an İdi”
Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellemin hayatı da hep Kur’an-ı Kerim’in tefsiriydi. “Ahlakı Kur’an idi,” buyuruyor, Hz. Aişe Validemiz. Bunun için başta Peygamber aleyhisselatu vesselam olmak üzere, Sahabe-i Kiramın, Evliyaullahın hayatlarına baktığımızda her bir hareketlerinin Kur’an-ı Kerim’in bir tefsiri olduğunu görürüz.
Tabi salih zatların hepsi vahiy ile hareket etmiyorlar. Ama Resulullah sallallahu aleyhi vesellem vahiy ile konuşurdu, vahiy ile hareket ederdi. Resulullah’ın bütün hayatı Kur’an’ın tefsiri, salih zatların ise hayatlarının bir kısmını Kur’an-ı Kerim’e karşı karşıya getirdiğimizde, nasıl Kur’an-ı Kerim ile uyum halinde yaşadıklarını görürüz. Allah-u Zülcelâl bizi salih ve sadıklarla beraber eylesin. Bizi onlardan her zaman istifade edenlerden eylesin.
Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki:
“Sizin en hayırlınız, kendisinden hayır beklenilen ve kötülüğünden emin olunandır; en şerliniz ise kendisinden hayır beklenmeyen ve kötülüğünden de emin olunmayandır.” (Tirmizî, Fiten, 76; İbn Hanbel, II, 368)
Bir mümin kardeşinle rahat rahat oturup konuşabiliyorsan, senin sırlarını ifşa etmiyorsa, seninle otururken senin ayıplarını cımbızlamıyorsa, yarın öbür gün senin konuşmalarını aleyhinde kullanacak şekilde davranmayacak birisi ise o mümindir. Ama seninle konuşurken hep adeta bir casus gibi seni dinleyip, onları ezberleyip, daha sonra kötüleme tarzında bir başkasına gidip anlatıyorsa, söz taşıyorsa bu güvensiz bir insandır ve gerçek mümin değildir. Resulullah aleyhisselatu vesselam Müminin tarifini bize bu şekilde açıklıyor.
Bir başka hadisi şerifinde buyuruyor:
“Mümin, başkasıyla hoş geçinen ve kendisiyle hoş geçinilen kişidir. İnsanlarla güzel geçinmeyen ve kendisiyle güzel geçinilmeyen kimsede hayır yoktur.” (Ahmed, Müsned, 2/400, 5/225)
Başkalarıyla geçinemeyende hayır yoktur. Yani onu uzaktan gördüğün zaman dahi yolunu değiştirebileceğin bir insansa, o kadar şerrinden emin değilsin, o kadar ki ahlaki iyi değildir, bu insanda da hayır yoktur, buyuruyor. Allah korusun.
“Din kardeşinin kabına su doldurman bir sadakadır. Ona iyi şeyleri tavsiye etmen, onun kötülük yapmasını önlemen bir sadakadır.”
Yani emri bilmaruf ve nehyi anilmünkerde bulunuyoruz ya, hepimiz yapıyoruz onu elhamdülillah. Bu bir sadakadır. Her defasında mümin kardeşini uyardığın zaman, mümin kardeşinin iyiliği için tavsiyede bulunduğun zaman bir sadaka vermiş gibisin.
Kardeşine karşı güler yüzlü olman bir sadakadır. Kardeşine karşı güler yüzlü oldun, tebessüm ettin; aslında senin yüzün onun için bir aynadır. Onun sende nasıl görünmesini istiyorsan onu yansıtmış oluyorsun. Kendi yüzünde saadetin haritasını çiziyorsun, tebessüm ederek. O da onu görüyor ve onu yaşıyor. Ama o saadet senin yüzünde haritalanmış ya, o saadeti ondan daha çok sen alırsın, sen hissedersin.
İyilik yaptığın kadar mutlu olursun. Tebessüm ettiğin kadar mutlu olursun, huzurlu olursun. Ne kadar güzel konuşursan ne kadar güzel temennilerle konuşursan ne kadar olaylara güzel bakarsan sende de o ufuk o kadar genişler.
“Sokaktan taş, diken veya buna benzer eziyet verici herhangi bir şeyi kaldırman, temizlemen bir sadakadır,” buyuruyor. Bir mümin kardeşin sana bir adres sordu. Ona adres tarif etmen dahi bir sadakadır.
Her iyilik bir sadakadır. Öyleyse yaptığın iyilik kadar iyisin. İnsanlara sunduğun huzur kadar da huzurlu olursun. Hep böyle davranmalıyız ve böyle yaşamalıyız.
Allah-u Zülcelâl hepimizi kafirlere karşı, düşmanlarımıza karşı muzaffer kılsın. Allah-u Zülcelâl hepimize önce kendi ahlakımızı güzelleştirdikten sonra başkasının da hayatına örnek olacak, onların ufkunu açacak, onlara yol gösterecek güzel hasletleri nasip etsin. Güzel ahlak nasip etsin hepimize.
Zira Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellemin buyurduğu gibi: “İmanı en kamil olan mümin, ahlakı en güzel olan”mış. Muazzam bir şey. İmanla alakalı, bak. Ahlakı imanla bağlıyor.
Yine buyuruyor ki; “İnsan ibadet ve taatla kat edemediği mesafeleri güzel ahlakla alır.”
Sen evliya olmak istiyorsun değil mi? Herkes olmak istiyor, hepimiz de olmak istiyoruz. Allah-u Zülcelâl hepimize nasip eylesin. İbadetle, taatle Şeyh Abdülkadir Geylani hazretleri gibi olamıyorsun. İmam-ı Rabbani gibi olamıyorsun. Bayezid-i Bestami gibi olamıyorsun. O zaman ahlakla olabilirsin. Ahlak bütün güzellikleri içinde barındırıyor. Güzel ahlakla insan mesafeleri kat ediyor.
Allah-u Zülcelâl hepimize güzel ahlak nasip eylesin. Bizi de sizi de kendi yolunda, kendi rızasında, kendi taatinde kullansın.
Allah Azze ve celle hepinizin sıkıntılarınızı gidersin. Sizlere hastalarınıza şifalar ihsan eylesin. Dünya ahiret hepimizi bizleri de sizleri de mesut, bahtiyar kılsın. Allah Azze ve celle rızkınıza ticaretinize bereket koysun. Helalinden nasip etsin. Helalin peşinden koştursun her zaman. Allah Azze ve celle bizi de sizi de Resulullah’ın yolundan saadatların yolundan Evliyaullah’ın, sahabenin yolundan ayırmasın. Amin.