ÇOCUK EĞİTİMİ / Asr-ı Saadette Eğitim

  • 05 Eylül 2024
  • 95 kez görüntülendi.
ÇOCUK EĞİTİMİ / Asr-ı Saadette Eğitim
REKLAM ALANI

ÇOCUK EĞİTİMİ
Asr-ı Saadette Eğitim
Gülistan Araştırma

Çocukluk çağı hayat boyunca lazım olan bilgileri öğrenmek için en müsait zamandır. Çocukların akılları boş bir kâğıt gibidir, kim ne yazarsa onun izi kalır. Çocuklarımıza “Bu dünyaya neden geldik? Nereye gideceğiz? Bizden neler istenecek?” bunların hepsini öğretmek bizim üzerimize vazifedir. Yoksa çocuk bu hayatı oyun ve eğlence için harcayıp gideceğini zanneder.
Çocuklara erken yaştan itibaren ilim öğretmeye başlamalıdır. Ergenlik çağından itibaren mükellef yani yapıp yapmadıklarından sorumlu olacağı için bu dönemden önce kendilerine lazım olan bilgileri öğretmek lazımdır.
Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam her müslümanın ilmihalini öğrenmesinin farz olduğunu bildirmiştir:
“İlim tahsil etmek her Müslümanın üzerine farzdır.” (İbn-i Mace, Mukaddime:17 )
İlmihal bir müslümanın kurtuluşu için muhakkak lazım bilgilere denir. Bir kişinin iman ettiği hususları bilmesi, üzerine farz olan ibadetlerin farz ve vaciblerini bilmesi, haram ve helali bilmesi farz-ı ayndır. Yani her bir Müslüman üzerine farzdır.
Öğrenilmesi farz-ı ayn olan bilgilerin bir kısmı herkes için ortaktır. Mesela sahih imanın şartlarını, namazın nasıl kılınacağını, herkesi ilgilendiren helal ve haram bilgilerini öğrenmek böyledir. Bunları kadın erkek her Müslüman bilmelidir. Bir de kişinin kendi mesleği, ticareti veya kadın erkek olması sebebiyle bilmesi icab eden ilmihali vardır. Kısaca kişinin hayatında ve mesleğinde harama düşmeyecek, farzları ifa edecek kadar ilim öğrenmesi farz-ı ayndır.
Herkese lazım olan ilmihal bilgilerinden başka, bir de Müslümanların cemiyetinde hiç değilse bir kısım ilme istidatlı kişilerin öğrenmesi lazım olan derin bilgiler vardır. Bu bilgileri öğrenmek de farzı kifayedir.
Farz-ı kifaye demek, Müslümanlar arasında onu yapmaya kabiliyeti olanların yapmasıyla diğerlerinin üzerinden mesuliyetin düştüğü farzlar demektir. Bir memlekette hiç alim yetişmezse oradaki herkes mesul olur. Bir kısmı bu mesuliyeti ifa ederse diğerleri vebalden kurtulur.
Kur’an ı Kerim, hadis, fıkıh, tefsir, tasavvuf ilimlerinde derinleşmeye kabiliyeti olan çocuklara bu ilmi öğreterek farz-ı kifayeyi ifa etmek lazımdır.
Âlimler demişlerdir ki,
“Eğer baba, çocukta iyi bir anlayış, sıhhatli bir idrâk, kuvvetli bir hâfıza ve yeterli bir kavrayış keşfederse onu ilme teşvik etmelidir. Zira bu vasıflar ilmi kolayca kabul için çocukta fıtrî bir kâbiliyetin varlığına delildir. Bunun aksine, çocukta mesleklerden birine yönelik bir kabiliyet ve heves görürse ve meslek de mubah ve insanlar için faydalı bir meslekse, çocuğu o sahada yetiştirmesi gerekir” (İbn Kayyim el-Cevziyye, Tuhfetu’l-Mevdûd fî Ahkâmi’l Mevlûd, 144-145).
Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam Amcasının oğlu Abdullah İbn Abbas’ın ilme kabiliyetini keşfedince onu himayesine alıp eğitimiyle ilgilenmiş, ona dua edip: “Allahım! Onun dinde anlayışını derin kıl ve ona Kitab’ı öğret.” (Buharî, Fezail-il Ashab 24) ) buyurmuştur.
İlim öğrenmeye kabiliyetli olan çocuklara ilmin kolaylaşması için dua etmek ve ilim meclislerinde bulunmasına yardım etmek iyi olur.
İlmin Önemini Anlatalım
Çocukların ilme rağbetini artırmak için ona ilmin faziletlerini ve sevabını anlatmak gerekir. İlimle meşgul olmanın fazileti çoktur. İlim meclislerinde geçen bir ömür, Allah’ın rahmetinin himayesi altında geçen bir ömür demektir.
İlim halkalarının ilki Peygamberimiz aleyhissalatu vesselamın kurduğu ilim halkasıdır. Kuran okumayı öğrenmek İslami eğitim ve terbiyenin temelidir.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem dahi Kur’an-ı Kerim’i öğreten ve açıklayan bir muallim olmakla üstün olmuştur. Ayette Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam hakkında şöyle buyruluyor: “Nitekim içinizde size ayetlerimizi okuyan, sizi tertemiz yapan, size kitap ve hikmet öğreten ve size bilmediğiniz şeyleri öğreten, sizden bir elçi gönderdik.” (Bakara 151)
Kur’an okumak müminlerin hem ilim hem de ibadet hayatında mühim bir yere sahiptir. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmaktadır:
“Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir.” (Buhari, VI, 108)
Ubade b.Samit radıyallahu anhudan rivayet edilmiştir: “Birisi (Medine’ye) hicret ettiğinde, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Kur’an öğretmemiz için onu biz sahabelerden birine teslim ederdi. Resulullah’ın mescidinde devamlı Kur’an tilavet olunduğu için uğultu olurdu. Bu yüzden birbirlerini şaşırtmamaları için Resulullah aleyhisselatuvesselam Kur’an’ı yavaş sesle okumalarını buyurdu.” (Müsned-i Ahmed, c.5, s.324)
Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam kaç yaşında olursa olsun herkesin Kur’an-ı Kerimden ayetler ezberlemesine büyük ehemmiyet vermiştir. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem:
“Kalbinde hiçbir ayet bulunmayan kimse harap bir ev gibidir” (Riyazüs Salihin, C.2, H.1025) buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselamın en başta gelen sünneti, ilim öğretmekti. Gününün büyük bir kısmını; talebelerini yetiştirmeye ayırırdı.
Gençleri İslami ilimlerle yetiştirip bu dini sonradan gelecek nesillere aktarmak en büyük gayesiydi. Mekke’de Dâru’l-Erkam’da; Mus‘abları, İbn-i Mes‘ûdları yetiştirmeye başladı. Medine’de de Ebû Hüreyrelerin, Eneslerin, Muâzların yetiştiği “Ashâb-ı Suffe”ya çok zaman ayırır ve iyi yetişmelerine hassasiyet gösterirdi. Onlara hem ders verir hem de aralarında bulunup feyz ve ruhaniyet kaynağı olurdu.
Abdullah İbn-i Mes‘ûd radıyallâhu anh da diyordu ki:
“Biz (Peygamber Efendimiz’in terbiyesinde öyle bir rûhâniyet, vecd ve rikkat-i kalp hâlindeydik ki) boğazımızdan geçen lokmaların tesbihlerini duyar hâle gelmiştik!” (Bkz. Buhârî, Menâkıb, 25)
Büyük Fedakârlık
Ashab-ı kiram da ilim öğrenmekte çok gayretliydi. Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselamdan önce on âyet öğrenir hemen onun tatbikatına başlarlardı. Meselâ infâk âyetleri inerdi. Bu âyetlerde;
“Bollukta ve darlıkta infâk ederler…” (Bkz. Âl-i İmrân, 134) buyurulduğu için, ashâb-ı suffe hemen dağlara çıkarlardı. Odun keserlerdi. Satıp, bedelini Allah Rasûlü’nün önüne koyarlardı.
İlimle uğraşmaktan dolayı dünya işleriyle meşgul olamaz, bu sebeple de fakirlik çekerlerdi. Ancak yokluğa tahammül ederek ilim tedrisini aksatmazlardı. Ebû Talha radıyallâhu anh şöyle anlatmaktadır:
“Bir gün Hazret-i Peygamber’in yanına gittim. O Rasûller Sultânı, açlıktan iki büklüm olan belini doğrultmak için karnına taş bağlamıştı. O, bu hâliyle ayakta durmuş ve ashâb-ı suffeye Kur’ân öğretiyordu.” (Ebû Nuaym, Hilye, I, 342)
Suffe ashâbından Ebû Hüreyre radıyallâhu anh suffedeki günlerini şöyle anlatırdı:
“–Muhâcir kardeşlerimiz ticaretle ve ensar kardeşlerimiz de ziraat ve hurmalıklarıyla meşgul olurken; ben yarı aç yarı tok, Hazret-i Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem’in yanından ayrılmaz, onların bulunmadıkları zamanlarda Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem’in yanında bulunur ve onların ezberleyemediklerini hıfzederdim.”
Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam Kur’an ezberlenmesine o kadar ehemmiyet vermiştir ki, cihad meydanında şehitleri defnederken ezberinde daha çok ayet olan şehitleri kıbleye daha yakın defnettirmiştir. Onun yanında birçok vahiy kâtipleri yetişmiş, ayetleri yazmışlardır. Böylece Kur’an ı Kerimi ezberleyen ve yazan çok sahabe yetişmiştir.
Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor, “Bir cemaat Allah’ın evlerinden bir evde toplanır, Allah’ın kitabını okur ve aralarında müzakere ederlerse, üzerlerine sekinet iner, onları rahmet kaplar ve melekler etraflarını kuşatır. Allah-u Teala da o kimseleri kendi nezdinde bulunanların arasında anar.” (Müslim, Zikir, 38)
Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam Kur’an ı Kerim okumakta yetişmiş olan sahabelerine hocalık vazifesi verirdi. Bunlardan biri de Abdullah ibn-i Mesud idi. Talebeleri her sabah İbn-i Mes’ud’un evine gelir, oturup okumaya başlar, o da onların arasında dolaşır ve “Hangi suredesin” diye sorardı. (Hayat-us Sahabe, c.3, s.255)
Daha sonra bu yetişen Kur’an muallimlerini de İslam’ı yeni öğrenenlere gönderirdi. “Resulullah hayattayken Kur’an hafızları çoğalmıştı. Hatta o dönemde onlardan yetmiş tanesi Bi’ri Maune’de (İslam düşmanları tarafından) şehit edilmişti.” (Kenz-ul Ummal, c.2, s. 223)
Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam müslümanlardan kim daha çok Kur’an’ı öğrenir, ezberler ve diğerlerinden daha çok okursa onu kavmi içinde imam ve emir olarak tayin ederdi. (Tabakat-ul Kübra c.8, s.89)
Çocuklara Kur’an Okumayı Öğretmek
İslam’dan evvel Araplar çocuklarını mektebe göndermezdi. Çocuklar ya koyun güderdi veya ana babalarına yardım ederdi. Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam çocuk ve gençlere okuma yazma öğretmeye çok ehemmiyet verdi.
Kur’an ı Kerim’i küçük yaşta öğrenmek ise çok daha faydalıdır. Çünkü çocukların kalbi bembeyaz, tertemiz bir kağıt gibidir. Ona ilk yazılacak kelimeler Allah’ın kelamı olursa o çocuğun fıtratı Allah’ın kelamıyla yoğrulur. Rivayet edildiğine göre Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam buyurmuştur ki,
“Kim Kur’an’ı küçük yaşlarda öğrenirse, Kur’an onun etine ve kanına işler (Yani Kur’an’ın feyziyle nurlanır)” (Ali el-Müttakî, Kenz, I, 532)
Cündüb İbnu Abdillah radıyallahu anhu anlatıyor:
“Biz ergenlik çağına yaklaşmış bir grup genç, Rasûlullah ile beraberdik. Kur’an’ı öğrenmezden önce imanı öğrendik. Sonra da Kur’an’ı öğrendik. Kur’an sâyesinde imanımız daha da arttı.” (Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, 16/490)
Bazı kitaplarda hadis olarak nakledildiğine göre, Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam buyurmuştur ki,
“Çocuklarınızı şu üç şeyle eğitiniz: Kur’ân okumasını öğreterek, Peygamber sevgisini aşılayarak, Peygamberin ailesinin sevgisini aşılayarak.” (Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, I, 225.)
Kuran öğrenmek, namazlarımızda okumamız gereken bir miktarını ezberlemek, onun hükümlerine iman ve tatbik etmek bizim kurtuluşumuzdur. Eğer çocuklarımıza öğretirsek hem onları kurtarmış oluruz hem de belki bize şefaatçi olmasına vesile olmuş oluruz.
Hz. Ali radıyallahu anhu rivayet ediyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim Kur’ân’ı okur, ezberler, helâl kıldığı şeyi helâl kabul eder, haram kıldığı şeyi de haram kabûl ederse Allah, o kimseyi cennete koyar. Ayrıca hepsine cehennem şart olmuş bulunan ailesinden on kişiye şefaatçi kılınır.” (Tirmizi, Sevâbu’l-Kur’ân, 13)
Öyleyse anne babalar çocuklarının Kur’an ı Kerim öğrenmesine gayret etmeli, Kur’an kurslarına, İmam Hatiplere, medreselere göndermelidirler.
Çocukları yazın Kur’an kurslarına göndermek faydalıdır ama yeterli değildir. Çocuklar burada öğrendiklerini tekrar etmezlerse unuturlar. Evde okutup ilerletmeleri lazımdır. Bunun için de anne babanın gayretli olması gerekir.
Kur’an-ı Kerim’e Vakit Ayıralım
Çocuk anne babayı eline Kur’an-ı Kerim alıp okurken görmezse kendisi de okumaz. Muhakkak anne babalar çocuklarına güzel örnek olmalıdırlar.
Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam evlerde Kur’an-ı Kerim okunmasına teşvik ederek şöyle buyurmuştur: “Evlerinizi kabirlere çevirmeyin, içerisinde Bakara suresi okunan evden şeytan kaçar.” (Müslim, Müsâfirin, 212)
Çocuklarımız bizim Kur’an’a çok kıymet verdiğimizi görmeli ki, onlar da öyle kıymet versin. Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam ashabından güzel Kur’an okuyanları dinler ve bu sırada hüzünlenirdi. Hatta ayetlerde kıyamet gününden ve oradaki hesaptan söz edildiğini işitince gözleri yaşarırdı.
Kur’an talebelerinden Abdullah ibn-i Mesûd radıyallahu anhu anlatıyor: Bir kere Peygamberimiz bana:
“Bana Kur’an oku,” buyurdu. Ben:
“Ey Allah’ın Resûlü, Kur’an sana gönderilmiş iken onu size ben nasıl okurum?” dedim. Peygamberimiz:
“Evet öyle, ama ben Kur’an-ı başkasından işitmeyi çok severim,” buyurdu. Ben de Nisa sûresini okumaya başladım:
“Kıyamet günü her ümmetten (onun Peygamberini) şahit getirdiğimiz ve seni de (Ey Muhammed) onların üzerine şahit olarak gösterdiğimiz zaman (inkar edenlerin hali) nasıl olacak?”(Nisa, 41) ayetine gelince, Peygamberimiz:
“Yeter,” buyurdu. O anda Peygamberimizin iki gözünden yaş döküldüğünü gördüm. (Buhari, Nisa Sûresi Tefsiri, 9)
Öyleyse biz de evlerimizde çocuklarımızı yanımıza toplayarak Kur’an-ı Kerim okuyalım, okutalım. Kur’an-ı Kerim okumanın sevabı çoktur. İbnu Mes’ûd radıyallahu anhu:
“Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm’ı dinledim, şöyle diyordu: “Kur’ân-ı Kerîm’den tek harf okuyana bile bir sevab vardır. Her hasene on misliyle (kayde geçer). Elif-Lâm-Mim bir harftir demiyorum. Aksine elif bir harf, lâm bir harf ve mim de bir harftir.” (Tirmizi, Sevâbu’l-Kur’ân, 16)
Çocuklarımıza Kur’an ı Kerim okutturalım, güzel okuyamayıp kekeleye kekeleye okuyana da sevabını müjdeleyelim. Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor:
“Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdu: “Kur’an’da mahir olan (hıfzını ve okuyuşunu güzel yapan), Sefere denilen kerim ve muti meleklerle beraber olacaktır. Kur’an’ı kekeleyerek zorlukla okuyana iki sevap vardır.” (Buhârî, Tevhid 52)
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ashabını, çocuklarına Kur’an-ı Kerim öğretmeye teşvik etmek için şöyle müjde vermiştir:
“Kim Kur’an okur, onunla amel ederse; kıyamet günü onun ana babasına, ziyası güneşin ziyasından daha parlak bir taç giydirilir…” (Ebu Davud, Salât, 349)
Kur’an tedrisatı yapılan kurslar ve medreseler, çocuklarımız için bir sığınak gibidir. Orada eğitim veren hocalar, onları Allah yoluna çağırır, şeytani telkinlerden muhafaza etmeye çalışırlar. Oradaki arkadaşları ekseriyetle helal süt emmiş, temiz aile çocukları olur. Böylece çocuklarımızın fıtratına sağlam bir din ve ahlak terbiyesi verilmiş olur.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ