HASBİHAL / Modernlik ve Geleneksellik

HASBİHAL
Modernlik ve Geleneksellik
Davut ZAT
Hep tartışılagelmiştir gelenekçilikle modernlik konusu. Ona; Neo modernizm veya postmodernizm gibi ilavelerle daha bir derinlik katılmaya çalışılmıştır. Peki modern mi olmak lazım gelenekçi mi?
Modernleşmeyi savunduğunuzda; ‘çizgiden çıktı, geleneğe ters düştü’ derler. Geleneklere uygun hareket edince de ‘kendini güncelleyemeyen, çağı takipten uzak ve gerici olmakla’ suçlanırsınız. Bu durum ilk etapta bir çelişki gibi karşımızda durur. Her iki yönden de ağırlığını daima hissettirir. Özellikle de kuşak çatışmasının ana unsuru olarak karşımıza çıkar. İki dar boğaz arasına sıkışırsak orada debelenip dururuz. Ne oralı ne buralı, bir çeşit öteki olarak tarif ediliriz.
Bu yüzden modernlikle gelenekselliğin barışını sağlamak kaçınılmaz gibi görünüyor. Hem geleneğe ters düşmeyip özü muhafaza edeceğiz. Hem de modernizmden yararlanarak gelişen şartlara göre hareket edebileceğiz. Sanırım nasıl bir sentez sağlayabileceğiz bunun yolunu bulmak durumundayız. Aksi halde mi dediniz? Çelişkili bir durum, sıkıntılı bir duruş ve marjinallikle yüz yüze kalırız. Peki bundan nasıl kurtulabileceğiz? Sanki ikisinin bir arada bulunması ters gibi görünüyor. Birinin geldiği yerden öbürü kaçıyor. İki kumaya benziyorlar. Yan yana gelince küsüşüyorlar. Bu yüzden ikisini bir arada tutarak sulh yaptırmak gerekiyor. Alabildiğine köklere bağlı kalmak gerekiyor ki, kökü olmayan nebatat gibi kurumayalım. Alabildiğine yüzümüzü yeniliklere de döneceğiz ki, çağın gerisinde kalmayalım.
Lakin burada asıl mesele gelenekten ne anladığımızdır. Doğru bir modernlik ve gelenekçilik tarifi yapmak çok önemlidir. Bunun çerçevesini çizemezsek yanlış sonuçlara çıkarız. Her türlü yeniliği modernizm adına alıp hayatımızın orta yerine koyarsak biz biz olmaktan çıkabiliriz. Almazsak da çağın ve yenilenmenin gerisinde kalırız.
Seçicilik esas olmalıdır. Modernlik adına ne var ne yok alıp kendimize uymayan bir yaşayış biçimini hayat nizamımız olarak belirleyemeyiz. Gelenek adına da kendimizi kapatıp dünyayı okumaktan uzak duramayız. Modernizm bir değişimdir de aynı zamanda. ‘Değişim mi, kabulleniş mi?’ sorusu hemen aklımıza gelip takılıyor burada.
Özümüzü Yitirmeden…
Değişirken özü kaybetmemek ve dinimizin ana ölçülerinden uzak kalmamak gerekiyor. Kur’an, Sünnet, İcma-ı Ümmet ve Kıyası Fukaha bizim vazgeçilmez ölçülerimizdir. Bu dört delile aykırı olmamak kaydı ile geleneği koruyup yeniliklere de kapı aralayabiliriz.
Modernite ya da gelenek bir çelişki midir, yoksa kaçılamayacak bir zorunluluk mu? Aşılması gereken bir duruş hali mi, ayıplanan bir fikriyat mı? Niçin tüm kuşaklar bunu yaşar ki? Eski-yeni, modern-geleneksel ayrımı çağın gereklerinden mi? Bu modern akımı kabullenmek için ille de gelenek ile savaşmak şart mıdır? Elbette hayır!
Ne geleneği yok saymak imkân dâhilinde ne de modern gelişmelerin uzağında kalmak mümkün. Gelişmelere, bilime, teknolojiye ve buna paralel olarak meydana gelen değişimlere kayıtsız kalmak da adeta imkânsız. Ne var ki, yenileneceğiz diye köklü bir geçmişe sahip İslam’ın asırlardan bugüne kadar getirdiği kadim geleneği yok saymak gafletine de düşmemeliyiz.
O gelenek ki, tarihin derinliklerinden süzülerek gelmiş, yüzyılların tecrübesini içinde barındıran bir arılık ve duruluktadır. Geleneğin içinde ne büyük birikimler vardır, fert ve toplumu besleyen. Nice gıdalar vardır, kimyası ve hamuru bir büyük, bir güzel sentezin ürünü olan. Kültür, inanç ve sosyal yaşama kaynaklık teşkil eden…
Öyleyse bir sıkışmanın içine iterek insanı zorlamak niye?
Zaman, değişim, şartlar derken ‘ne oralı ne de buralı olabilen’ insanlar. Bir ayağımız geleneğin sağlam temelinde basılı dururken, öbür ayağımız ise modernizmin kaygan zemini üzerinde titreyip duruyor. Gönüller pres gibi sıkıştırılmış ve insan yürekleri daraltılmış. Fikriyat, alçak gönüllülükle kol kola ve patlamaya hazır halde. Bu fotoğraf günümüz insanının iç dünyasından yansıyan bir manzara değil midir? Haksız mıyım?
Şayet bizler kadim geleneği yok sayma gafletine düşer, banal ve gericilik olarak görürsek, kendimizi yok etmek ve köksüz kalmakla karşı karşıya geliriz. Oysa köksüz ağaç tutunamaz! Temelsiz bina ayakta kalamadığı gibi. Tıpkı böyledir insanoğlu ve toplumlar da. “Kökü ezelde ve gözü ebed” de. Geçmişi olmayanın geleceğinden bahsetmek de imkânsızdır.
Tarih, geçmişin bize armağanı ve kadim mirasıdır. Geçmişi yok saymak, geleneği inkâra kalkışıp küçümsemek, insanda öyle bir yıkım meydana getirir ki, zannımca nesepsiz doğmuş bir fertten farksız yapar! Zira her uygarlığın kendine özgü bir geleneği vardır. O gelenek, içinde kendi inancının, değerlerinin, kültürünün, ırkının, maneviyatının, ahlakının ve daha nice nice değerlerinin karakteristik şifrelerini de taşır. O, gizli kodlarıyla adeta yazısız kanunlar gibi sosyal hayatı dizayn eder ve ayakta tutar…
Bu yüzden kendine has yaşam biçiminin kurallarına sağlam bir şekilde bağlanmış olan tutkulu insanların, derin inanışlarına kayıtsız kalıp onları örseleyemeyiz. Küçümseyemeyiz dindar kimlikleri. Sırf yenilenme adına yok sayamayız, iman ve güzel ahlak sahiplerini. Yenilenirken ve modern olacağım derken bu realiteleri de göz önünde bulunduracağız. Yoksa kaynağını öz değerlerinden almayan bir yenilenme anlayışı; havailiktir, aykırılıktır, marjinal bir hippiliktir. Böylesi zannımca bir şey olmasa gerektir…
Hem atalarımız ne demiş ne de güzel demişler; “Geçmişine gülle atanın, geleceğine top atarlar,” diye. Geçmişine bakmak isteyen insan, modernleşirken geleneğini yok sayamaz. Nitekim modernizm bile havada, askıda kalmamak için kendi geleneğinden güç almaz mı? Evet, modernizmin bile kendince bir dayanağı vardır. Geçmişe bakabilmek için tarihin geleneğe bakan yüzünü illa görmeli, illa görmeliyiz diyorum. Nesepsel, duygusal ve manevi destekten yoksun bir gelecek inşa edilemeyeceğini düşünüyorum. Modern bir anlayış oluşturma düşüncesinin bu köklü ve vazgeçilmez dayanaktan destek almaya olan muhtaçlığı ortadadır. Aynı zamanda bu destek sağlanmadan fiziksel enerjinin de hayat bulamayacağı çoğumuza malum olan bildiğimiz bir gerçek değil midir? Aksi mi dediniz?
O halde ben de geçmişinden güç almayan bir modernite varlık bulamaz, gelişemez ve kök salamaz diyorum. Mesajlarını geleceğe ulaştıramaz diyorum. Hâsılı başarısızlık kaçınılmaz olur, diyorum.
Tercih sizin!