HASBİHAL / İyi İnsanlık Pusulası

HASBİHAL
İyi İnsanlık Pusulası
Davut ZAT
İslam sosyal bir dindir. Sadece inanç esasları ve ibadetleri yerine getirmek ile değil birbirimizle ve sosyal yaşantımızla ilgili de bizi imtihana tabi tutar. Güzel ahlak sahibi insanlar olmamızı ister. Bir arada yaşamamızı zorunlu kılan hayat, çeşitli vesilelerle birlikler kurmamızı da sağlıyor. Ticari ortaklıklar, okul arkadaşlıkları, oyun arkadaşlıkları, duygusal beraberlikler, iş arkadaşlıkları, dostluklar, evlilikler vb. Hepsi de bir iletişimin, bir ilişkinin maddi, manevi ve duygusal neticeleri olarak karşımıza çıkıyor. Bu nedenledir ki, sosyal yaşamın kaçınılmaz mecburiyetidir bir arada yaşamak. İnsan varlığının olduğu yerde ise sürekli iletişim içinde oluruz. Zira kâinat düzeni bunun üzerine kurulmuştur.
Yüce Yaratıcımız insanı, kendisiyle imtihana tabi tuttuğu gibi yine insanı bir başka insanla kulluk sınavına sebep olarak yaratmıştır. Rabbimiz kendisine karşı işlenen kusurları bağışlarken, kul hakkına riayeti ön planda tutarak bizleri ikaz etmiştir. Bu yüzden insan ilişkileri çok mühimdir. Kalp kırmayı ‘Kâbe’yi yıkmaktan’ daha büyük bir hata gören ulvi bir dinimiz var. İnsan ‘eşrefi mahlûkat’ ile ‘belhüm adal’ arasında sınıflandırılırken kişi, kulluğu ve diğer insanlarla münasebetleri oranında iyi olmanın merdivenine tırmanır. Hal böyle olunca sosyal yaşamın altın anahtarı da iyi ve güzel ahlak sahibi olan insandır. İyi kul ve iyi insan olmanın pusulası da saygı, sevgi ve sünnet ahlakı değil midir?
İyilik, insanı iman, ahlak ve sosyal sorumluluk üçgenine davet eder. İbadetin özünü şekilden ziyade, Allah’ın rızasına, kalp temizliğine, hakkaniyete ve merhamete bağlar. Ayrıca, takvanın sadece korku değil, eyleme dökülen bir sorumluluk bilinci olduğunu hatırlatır. Kur’ân-ı Kerim’de bu husus;
“İyi insanlar, sadece iman edenler ve salih amel işleyenlerdir.” (Asr, 3) şeklinde tarif ediliyor. Yine;
“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. Allah’ın rızasını gözeterek yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar. Namazı kılar, zekâtı verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar bunlardır ve işte takvâ sahipleri bunlardır.” (Bakara:177) buyrularak iyi insan olmanın tarifi yapılıyor. İmanın, ahlakla ve sosyal adaletle bütünleşmesi gerektiği öğüt veriliyor.
Görüleceği üzere iyi olmak zor zanaattır. Ama ulvi bir görevdir. Kula düşen sorumluluktur. Erdem sahibi yapar insanı. İyi olmak yorucu olsa da sonunda kazanan yapmıyor mu? Kötülük ise kolay olandır. Bu da gösteriyor ki, iyi insan olmak kadar iyi insan kalmak da bir o kadar önem arz ediyor. Yani iyilikte devamlılık şart olmalıdır.
Bir iyilikle insan iyi olmaz. ‘Tek çiçekle bahar gelmez,’ diyen büyükler ne güzel ifade etmişlerdir. İyilik bir sıfat ve ahlak olarak bütün yaşantımızı kuşatmalıdır. Her hal üzere iyi olmak, iyilik yapmak ve iyilik üzere durabilmek kulluğun şiarındandır.
Devamlı iyi bir hal üzere kalabilmek için de “iyilerle beraber olmak” şart değil midir? Nitekim bilim dünyası ne diyor; “Kişi çevresinde en çok bir arada olduğu insanların ortalamasından ibarettir…”
Huzurlu Bir Toplum İçin…
Kaynağını hak ölçüden almayan beşerî kriterlerin hiç birisi insanı yüceltmeye yetmez. Kâinatın şereflisi olarak yaratılan insanın bunu hak edecek muameleleri de yerine getirmesi lazımdır. Başta diğer insanların hakkına riayet olmak üzere; edep, yardımseverlik, akrabalık ve komşuluk, selam vermek ve almak, rahatsız etmemek gibi nice nice sorumluluklarımız bulunmaktadır. Bunlara uygun hareket edildiğinde sadece bireyin kendisi değil, başka insanlar da mutlu olurlar. Sosyal nizam ise daha sağlıklı tesis edilmiş olur.
Buradaki ayrıntı, incelik ve rikkat düzeyi başka ölçülerin ve hümanizmanın çok üzerinde olan değerler manzumesidir. Yani maneviyat dediğimiz ahlak ölçüleri, her zaman ve şartta insan eliyle meydana getirilen felsefi ya da ideolojik akımların üzerindedir. Bize yüklenen rol ve sorumlulukların sınırlarını somut olarak belirlemek her zaman mümkün olmaz. Lakin ebeveyn, evlat, arkadaş, eş, dost, akrabalık gibi çoğu kavramla insan ilişkilerinin özel alanı belirlenir. Değerlilik ve iletişim yoğunluğu da merkezi alandan başlayarak daire daire genişlik kazanır…
İnsan kendisini güncellerken, ilişkiler de erozyona uğramak durumunda mıdır hep? Bunun başka yolu veya formülü yok mudur? İletişim ya da ilişki içinde olduğumuz insanlar “emin” sıfatlarını yitirmek pahasına karşısındakileri illaki yanıltmak durumundalar mı?
Evet, zaman çarkı insanın kendini koruyamamasına eşdeğer bir süreçle aşınmaları da beraberinde getiriyor. İnsanların zihni bulanmış, sosyal statü peşine düşmüşler. Ekonomik açıdan ve makam, mevki yarışında hedefe varmak için her yolu meşru görüyorlar. Siyasi, ticari ve duygusal rekabet adına girmedikleri rol, yapmadıkları olumsuz davranış kalmıyor. Sonuçta; bozulan insan ilişkilerinin insanı, insan olmaktan çıkarttığına şahitlik ediyoruz…
Bozuk sistemlerin ve ölçü bozukluklarının insana olumsuz etkisi; fertlerin şahsiyetini, ahlakını ve inancını hızlı bir şekilde yozlaştırmakla sonuçlandı. Kötüye doğru gidiş her geçen gün artarak; bireysel, duygusal, ruhsal, özel ve sosyal sahalardaki aşındırmayı önlenemez biçimde hızlandırdı. Her geçen yıl, bir öncekine göre daha çözülmüş ve kötü bir geriye gidişe mahkûm etti insanlığı. Kanunlar, yasalar, örf ve adetler gibi evrensel normların çoğu uygulanabilirliğini yitirdi. İnsanlar öz benliklerinden uzaklaşarak kendilerini kaybetti kaybedeli, yeni bedeller ödemeye hiç kuşkusuz bundan sonra da devam edecektir…
Ne demiş gönüller sultanı Şeyh Edebali; “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın.” Ne büyük kıymettir böyle bir yönetim anlayışı. Bu noktaya ne pozitivist ne kapitalist ne liberal ne nihilist ya da budist kafaların ulaşması mümkün değildir. Bunun için bir gönül medeniyeti gereklidir. İslam medeniyetinin hâkim çağlarında; Asrısaadet gibi, Selçuklu veya Osmanlı gibi…
Böylesi kıymetli bir toplumu oluşturmak, insan ilişkilerini önemseyen fertlerin görevi değil midir?
Öyle ise illa iyilik, ille de iyi insan olma mücadelesi diyoruz. İyilikten yana tavır alıp güzel ahlak çabasında olabilmek dileğiyle. Allah Celle Celalühü bizi de iyi yapsın, karşımıza da iyi insanları çıkarsın dua ve niyazında bulunuyorum. Hep iyilikle kalın, Allah’a emanet olun.