Besmelenin Gücü

  • 19 Mayıs 2014
  • 2.656 kez görüntülendi.
Besmelenin Gücü
REKLAM ALANI

Şa’bî naklediyor: “Bir gün, Hz. Ömer radıyallahu anhunun meclisinde oturuyordum. Halife, yanında bulunan bir grup sahabe ile Kur’an’ın fazileti hakkında müzakere yapıyordu. Bir kısmı Nahl Suresi’nin son ayetlerinden, bir kısmı Yasin Suresi’nin faziletinden bahsetti. Hz. Ali radıyallahu anhu:

– Âyete’l-Kürsi’nin faziletinden niçin bahsetmiyorsunuz? Onda yetmiş kelime, her bir kelimede ise başka bir bereket vardır, dedi. Orada bulunan Amr b. Ma’dî Keribe cevapları yeterli bulmadı.

– ‘Bismillâhirrahmânirrahîm’ niçin söylemiyorsunuz, dedi. Hz. Ömer radıyallâhu anhu:

REKLAM ALANI

– Onu da sen anlat ey Ebu Sevr, dedi.

 

İhtiyar adamı tehdit etmiş

 

Amr b. Ma’dî Kerîbe radıyallâhu anhu, Besmelenin gücü ile ilgili, başından geçen ilginç bir olayı şöyle anlattı:

– Cahiliye döneminde, büyük bir açlıkla karşı karşıya kaldık. Atıma binip çevrede yiyecek aramaya çıktım. Uzun süre dolaşmama rağmen, deve kuşu yumurtasından başka bir şey bulamadım. Dolaşmaya devam ederken, ilerde bir çadır gördüm. Yaklaştığımda, içinde yaşlı bir adam oturuyordu. Adamın yanında güneş gibi parlayan genç bir kız vardı. Etrafları yiyecek doluydu. Gördüğüm manzara, beni oldukça sevindirdi. Yaşlı adamı korkutup kaçırmak için:

– Annen sana ağlasın! Malları bana bırak! Diye seslendim. Yaşlı adam başını kaldırıp bana dik dik baktı ve kendinden emin bir şekilde:

– Eğer kalacak bir yer istiyorsan buyur, burada konakla! Yardım istiyorsan, sana yardım edelim. Ama hepsi bu kadar, dedi. Ben:

– Malları bana bırak! Diye tekrar bağırdım. Adam bana bir şiirle karşılık verdi:

 

Misafirperverlik yaparak, sana konaklamanı teklif ettik!

Sense, uğursuz insanların yaptığı gibi cehaletin ardına düştün,

Bunun için yalan söyleyip iftira attın…

Dikkat et! Ardına düştüğün yumurtada, boynunu vurduracak bela var.

 

Sonra “Bismillâhirrahmânirrahîm” diyerek, hızla üzerime atıldı. Ne olduğunu anlamadan, beni altına alıp üzerime çöktü.

– Öldüreyim mi, serbest mi bırakayım, diye çıkıştı. Büyük bir şaşkınlık içinde kısık bir sesle:

– Serbest bırak, dedim. Adam beni bıraktı, biraz geriye gittim. Olanları bir türlü kabullenemiyordum. Nefsim beni kışkırtıyordu. Tekrar:

– Annen sana ağlasın, malları bana bırak git! Diye bağırdım. Yaşlı adam yine şiirle karşılık verdi:

 

Rahman olan Allah’ın adı ile zafer kazandık.

İşte burada şimdi Rahim ismi ile kahredeceğiz.

Bugün kavga için karşı karşıya gelirsek,

Koruyucu zatın darbesinden kurtulamazsın!

 

‘Şu adama mı yenileceksin?’

Sözleri bitince sıçrayıp yeniden üzerime atıldı. Beni yere fırlatıp hızla altına aldı. Tekrar:

– Öldürmemi mi istiyorsun, serbest bırakmamı mı, diye sordu. Şaşkınlığım daha da artmıştı. Mahcup bir şekilde:

– Serbest bırak, dedim. Adam beni bırakınca oradan uzaklaştım. Nefsim hâlâ beni rahat bırakmıyordu. Sürekli:

– Ey Amr! Şu yaşlı adama mı yenileceksin? Vallahi bu hâlde kalacaksam, ölüm yaşamaktan daha hayırlıdır. Yine nefsim galip gelmişti, geri döndüm: Tekrar:

– Annen sana ağlasın! Malları bana bırak! Diye bağırdım. Yaşlı adam ‘BismiIIâhirrahmânirrahîm diyerek, üçüncü kez üzerime atıldı. Yine, ben altta o üsteydi. Bana son kez:

– Öldürmemi mi istersin yoksa serbest mi bırakmamı mı, diye sordu. Utana sıkıla:

– Serbest bırak, dedim. Adam:

– Artık çok geç dedi. Sonra yanındaki cariyeye döndü:

– Bıçağı getir, diye seslendi. Cariye bıçağı getirince perçemimi kesti. O gün Araplar, birine karşı zafer kazanınca isterse onu köle yaparlar, işaret olarak perçemini keserlerdi. Çaresiz başıma gelene boyun eğdim. Bir süre adama hizmet ettim. Bir gün bana:

– Seninle birlikte çöle gitmek istiyorum. İyi bil ki senden asla korkmuyorum. Çünkü ‘Bismillâhirrahmânirrahîm’ seni bağlar, dedi. Yola çıktıktan bir süre sonra, yırtıcı hayvanlarla dolu, korkutucu tehlikeli bir vadiye geldik. Yaşlı adam yüksek sesle:

– ‘Bismillâhirrahmânirrahîm’ deyince, bütün yırtıcı kuşlar yuvalarından uçup gitti. İkinci kez söylediğinde, yırtıcı hayvanlar kaçıp gitti. Üçüncü kez söylediğinde, vadinin içlerinden bize doğru gelen uzun boylu bir Habeşli ortaya çıktı. Yaşlı adam bana döndü:

– Şimdi onun yanına gideceğim. Sen burada kal, beni bekle! Onunla karşı karşıya gelip savaşmaya başlayınca: ‘Bismillâhirrahmânirrahîm’ Allah’ım! Arkadaşım galip gelsin diye dua et, dedi. Yanımdan Habeşliye doğru yürümeye başladı. Karşı karşıya geldiklerini görünce alışık olduğum şekilde:

– Ey Lât ve Uzzâ! Arkadaşım galip gelsin, dedim. Yaşlı adam hiç bir şey yapamadan yanıma geri döndü. Kızdı.

– Anladığım kadarı ile dediklerimi yapmadın, diye çıkıştı. Ben:

– Evet, yapmadım ama bundan sonra senin dediğini yapacağım, dedim. Adam tekrar gitti. Habeşli ile bir araya geldi.

– ‘Bismillâhirrahmânirrahîm’ arkadaşım galip gelsin, dedim. Kılıcını çekip Habeşlinin üzerine yürüyen adam, sert bir darbe ile Habeşlinin karnını yardı. Habeşlinin karnından siyah kandil şeklinde bir şey çıktı. Yaşlı adam:

– Ey Amr! Bu onun kini, ihaneti ve arzusuydu. Bunun kim olduğunu biliyor musun, diye sordu.

– Hayır, dedim.

– Bu cinlerin büyüklerinden Faria binti Selil’dir. Biz gelince kaçıp gidenler, onun ailesi ve akrabalarıydı. Her yıl buraya gelir onlarla savaşır, ‘Bismillâhirrahmânirrahîm’ sözünün bereketi ile onlara galip gelirim, dedi.

 

Kılıçla öldürmüş

İşimiz bitince geri döndük. Dinlenmek için bir konak yerinde durduk. Bir süre sonra yaşlı adam, bulduğu bir odun parçasını yastık yaparak uykuya daldı. Bütün bu olanları düşününce ondan kurtulmak için ne yapacağımı anlamakta zorlanmadım. Adamın kılıcını aramaya başladım. Etrafa bakınınca yanı başında olduğunu gördüm. Sessizce yaklaşarak, yedi karış uzunluğundaki kılıcı aldım. ‘Bismillah’ diyerek havaya kaldırdım. İki bacağına birden sert bir darbe indirdim. Bacakları vücudundan ayrıldı. Korku içinde sıçrayan adam oturmaya çalışırken:

– Allah seni kahretsin, niçin bana ihanet ettin, diye bağırdı. Dikkatle Amr b. Ma’dî Kerîbe’yi dinleyen Hz. Ömer iyice meraklanmıştı.

– Sonra ne oldu ey Amr? Diye sordu. Amr:

– Onu yaralasam da korkuyordum. Ne olur, ne olmaz diye adamı parça parça kestim. Ben ona bunları yaparken, o söylediği bir şiirle İslâm’dan ve gelecek peygamberden bahsediyordu. Muhtemelen Müslüman olacaktı, bir taraftan öldürüldüğü için üzüntüsünü ifade ediyordu.

– O henüz cahiliye döneminde… Müslüman olsaydı böyle bir ihanette bulunmazdı, diyerek benim için af diliyordu.

 

Sözlerinden fazla bir şey anlamamıştım. O sırada aklım, adamın güzeller güzeli cariyesindeydi. Adamı öldürdükten sonra, doğruca onun yanına gittim. Cariye benim tek olarak döndüğümü görünce:

– Yaşlı adam ne oldu? Diye endişe ile sordu.

– Habeşli öldürdü, dedim.

– Yalan söylüyorsun, onu hile ile öldürdün, diye bağırarak çadırın içine kaçtı. Hemen ardından çadırın içine daldım. Ancak sırra kadem basmış gibi kaybolmuştu. Olanlara bir türlü inanamıyordum, hayretler içindeydim. Kendimi toplayınca hemen deveye bindim, hızla oradan uzaklaşıp ailemin yanına geri döndüm.

 

Not: İbn Kesîr, Siretü’n-Nebevi, 1/177; İbn Manzur, Muhtasar, 19/306.

REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ