PARANTEZ / Hicret’e Yolculuk

  • 09 Haziran 2025
  • 12 kez görüntülendi.
PARANTEZ / Hicret’e Yolculuk
REKLAM ALANI

PARANTEZ
Hicret’e Yolculuk
Davut ZAT

Bir takvim yılının başlangıcı ya da yer değişikliğinin adı değildir sadece. Tarihi süreç incelendiğinde görülmektedir ki; hicret, köklü bir değişim sancısı, bir büyük devrimi göze alabilmenin ispatıdır. Hicri yılbaşı, bundan 1447 yıl öncesine denk düşen olaylar örgüsüyle örtüşmektedir. Bu tarih; yaratılış hamurumuzun mayası olan, kendisine duyulan sevgi nedeniyle kâinatın varlık sebebi olma unvanını hak eden Fahri Kâinat Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in büyük devriminin başlangıcıdır. O, Mekke’den Medine’ye yapılan kutlu, zorlu ve müjdeli yolculuğun öyküsüdür. Sadece fiziki bir yolculuk olmayıp, aynı zamanda ruhsal bir yükselişi de ifade eder.
Hicreti hazırlayan sebepleri çoğumuz biliriz. Bazen insanoğlunun kaderinden, yüreğinin derinliklerinden bir çığlık yükselir. Bu çığlık, dünyanın gürültüsünden kaçıp, ruhun ilahi huzura erme arzusudur. Hicret, işte bu çığlığın cevabıdır. Bir yol arayışı ve uyanışın hikâyesidir.
İki cihan güneşi Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin Mekke günleri, hiç şüphesiz çok çileli geçmiştir. Eziyetlerin devam etmesi üzerine göç kararı alınmıştır. Ancak bunun için Allah Celle Celalühü ’den izin çıkması gerekiyordur. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem vahiy meleğini beklemektedir. Zira müşriklerin eziyetleriyle gitgide çember daralmaktadır. Nihayet, Allah Celle Celalühü tarafından hicrete izin verildiği Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem tarafından açıklanmıştır. Kur’an-ı Kerîm’in;
“Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek, barınacak birçok yerler bulur, genişlik de bulur. Kim evinden Allah ve Resulüne muhacir olarak çıkıp da sonra yolda ölürse, onun mükâfatı Allah’a aittir.” (Nisâ; 100) ayeti kerimesi beklenen işaretin müjdecisidir.
Risalet’in beşinci yılı olan 615 de; aralarında Hz. Osman radıyallahu anh ve Peygamber Efendimizin kızı Hz. Rukiye radıyallahu anha’nın de bulunduğu ilk 15 kişilik muhacir kafilesi Habeşistan’a göç etmiştir. Habeş Kralı Necaşi Ashame, Mekkeli muhacirlerle yakından ilgilenmiş ve onları himaye etmiştir. Bu yakın ilgi nedeniyle daha sonra yeni göç edenlerle birlikte sayı, 150’ye kadar yükselmiştir.
Ancak, Müslümanlar için en uygun ortam hiç şüphe yok ki, Medine şehridir. Sahabeler mal, mülk ve meskenlerini geride bırakarak ömürlerinin geçtiği ve birçok anıyı birlikte yaşadıkları topraklarını terk etmek pahasına yola hazırlanmıştır. Tarihe geçen bu fedakâr ve örnek tercihleriyle hicrete çıkmışlardır. Tek amaçları Allah’ın Celle Celalühü rızasıdır.
Kur’an-ı Kerim muhacirlerden;
“Muhakkak iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler, işte onlar, Allah’ın rahmetini umabilirler.” (Bakara; 219) diye bahsediyor. Dünya var oldukça insanlık da onları takdir ve hayır üzere muhacir unvanıyla anmaya devam edecektir…
Buradan çıkaracağımız ders nedir? Kul ve ümmet olarak elbette anlama zorunluluğumuz bulunmaktadır.
Tevbe ile Hicret
Hicret, yalnızca fiziki bir yolculuk değil, ruhun kendini bulma çabası olmalıdır. Yüzyıllar önce iki cihan sevgilisinin hicreti hem tarihsel hem de manevi bir dönüm noktasıdır. Bu yolculuk, bir coğrafyanın değişmesinden ziyade, kalplerin arınmasıdır.
Günü geldiğinde biz de hicrete mecbur kalırız. Neden? İnsanın yapısı karmaşık, ruhu ise çok derin olduğu için. Şartlar mecburi bıraktığında bir inşirah vesilesi olarak nefsin karanlıklarından ilahi aşkın aydınlığına göç etmeliyiz.
İnsanların zorluğundan Allah’a kul olmak adına tevbe ederek içsel hicretimize yol bulmalıyız. Nefsin tuzaklarına düşmeden ilerlemek için modern dünyanın en büyük mücadelelerinden birisi hiç şüphe yok ki hicret yolculuğudur.
Ruh sağlığımız için bu göç oldukça önemlidir. Zira manevi huzura göç etmeden içsel çatışmalarımızdan kurtulma ihtimalimiz bulunmuyor.
Kişinin geçmiş hatalarından arınarak yeni bir başlangıç yapabilme cesareti kendi hicretinde gizlidir. Bu süreç, yalnızca fiziksel bir mekân değişikliği ile mümkün olmaz. Aynı zamanda zihinsel, duygusal ve ruhsal bir yenilenmeyi de gerektirir. Çünkü insan, geçmişin yüklerinden sıyrıldıkça, geleceğe daha sağlam adımlarla ilerler. Bu nedenle manevi bir rehberin kılavuzluğunda günahlardan pişmanlığa göç ederek sorunlarımızı en kısa yoldan çözme becerisine kavuşabiliriz. Nefsimizin esaretinden kurtulup kendimizi yenileyebiliriz. Fakat çoğumuzun bu yolculuğa ömrü yetmez…
Manevi olarak hicret, bir bakıma kişinin kendini tanıma ve kabul etme sürecidir. Ruhumuzu yüceltmeden nefs, şeytan ve dünyadan nasıl arınacağız? İçimizdeki karanlıkla yüzleşmek ve onu aydınlığa kavuşturmak nasıl mümkün olacaktır?
Ruhun huzura ermesi bu yoldan geçmiş, işin inceliklerini bilen Allah’a Celle Celalühü hicretini tamamlamış rehberler eliyle mümkündür. Aksi halde diğer türlüsüne insanın ömrü kifayet etmez. İlmi ile amil, yaşantısı ile kâmil bir mürşidi, hicretine mihmandar yapan kul, dünyaya farklı bir gözle bakar. Bu bakış, sadece dünyevi hayata değil, aynı zamanda manevi olgunluğa da işaret eder. İbn Arabi’nin dediği gibi; “Her şey aslına döner, hicret de ruhun aslına dönüşüdür…”
Yaratılış gayemize uygun bir hayat yaşamak ve yeni başlangıçlar yapmak için hicret hem dünyamız hem de ahiretimiz açısından kaçırılmaması gereken büyük bir fırsattır…
Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hicreti, bir kaçış değil, bir varışın adıydı. Mekke’yi geride bırakırken taş duvarlardan ve kumlu yollardan değil, oradaki kararmış yüreklerden hicret ediyordu. Çünkü asıl hicret, zulüm ve putlarla aynı çatı altında yaşamayı reddetmekti…
Günümüzde de çağın zulmü ortadadır. İslam dünyası her yönden istila edilmiş durumdadır. Mazlum coğrafyalar kan gölü haline dönmüştür. Bugün hicret ruhunun, haritalarda sanki izi yok. Ne bir Habeşistan var sığınılacak ne bir Arabistan var umutla varılacak. Gözyaşı, zulüm ve tepkisizlik içimizi acıtıyor. Çaresizlik kalplerimizin kıyılarını daraltmaya devam ediyor. Bir hicret bekliyor insanlık. Bir lider, bir kılavuz! Zulmü kıracak, karanlıkları dağıtacak. Ancak işe kendimizden başlamamız gerekiyor sanırım…
Artık modern insanın hicreti ne şehirden şehre ne diyardan diyaradır. Kendi içindeki Nemrut’ları öldürmekle, kibir kulelerini yıkmakla ve günah dağlarını aşmakla mümkündür bu göç. İçsel bir arınma, bir diriliş ve bir uyanışla her birimiz hayat yolculuğunda kendi hicretini gerçekleştirmek zorundadır. Günaha, şuursuzluğa, ilim ve amelsizliğe, tembelliğe ve şikayetlenmeye veda ederek. Olumsuz ve anlamsız ne varsa geride bırakıp sonsuzluğa bir kapı açarak…
Hz. Ömer radıyallahu anh’ın istişaresi ve Hz. Ali radıyallahu anh’ın teklifi ile Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemin hicreti takvim başı olmuştur. Hicri yıl, kameri ay takvimine göre Muharrem ayı ile başlayıp Zilhicce ile sona erer. Bu yeni dönemin, manevi doğumumuza vesile olmasını niyaz ediyorum.
Hayatlarımızda umutların yer almasını, yaptığımız güzel hicretlerin; toprağa atılan tohumlar misali çatlamasını, filizlenerek boy salmasını, maneviyatımıza katkı, yüreğimize ve damarlarımıza kan, ahlakımıza yön ve medeniyetimize de can olmasını diliyorum.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ