İRFAN SOHBETİ / Kur’ânî Hakikatlerle Yahudiler

İRFAN SOHBETİ
Kur’ânî Hakikatlerle Yahudiler
Seyda Feyzullah Konyevî -KS-
Allah-u Zülcelâl buyuruyor ki:
“Andolsun ki sen onları (Yahudileri), hayata karşı insanlardan ve (hatta) müşriklerden bile daha ihtiraslı bulacaksın. (O müşriklerden) her biri, bin yıl yaşatılsın arzusundadır. Oysa bunca yaşaması bile onu azaptan kurtarmaz. Allah onların yapmakta olduklarını elbette görendir.” (Bakara, 96)
Allah-u Zülcelâl insanların kalbine bazı duygular yüklemiştir. Bunlardan biri de hırs duygusudur. Bu duygu, insanda vardır bir hikmetten dolayı. O halde bu hırs nerede ve nasıl kullanılmalıdır? Kötü kullanımı nedir, iyi kullanımı nedir?
Ayet-i kerîmede Allah-u Zülcelâl, Yahudilerin dünyaya olan hırsını anlatıyor. Bu dünya hırsı; mala, mülke, makama ve mevkiye karşı duydukları aşırı arzudan kaynaklanmaktadır. Bu yüzden vahşileşiyor, insanlara saldırıyor, doyumsuzca mal ve mülke yöneliyorlar.
Bugün Gazze’de yaşananlar bunun açık bir örneğidir. Gazzeliler zahiri anlamda aç olabilir; ama aslında o doymayan, saldıranlardır. Sürekli saldırıyorlar çünkü içleri dünya hırsıyla dolu. Öyle bir hırs ki her şey onların olsun istiyorlar.
Bu hırs, kötü duyguları da beraberinde getiriyor. Allah-u Zülcelâl onları hayata olan bu düşkünlükleriyle tanımlıyor:
“Onlar dünya hayatına o kadar düşkünler, yaşamayı o kadar çok seviyorlar ki, her biri ömrünün bin yıl olmasını ister. Oysa uzun ömürlü olması onu azaptan kurtarmaz. Allah onların yaptıklarını görür.”
Bu ayette onların dünyaya ve hayata ne kadar bağlı oldukları gözler önüne seriliyor. Bin yıl yaşamak istiyorlar; çünkü ahirete gitmek istemiyorlar. Fakat uzun yaşam, azaptan uzaklaştırmaz. Zira dünya hayatının bin yılı, ahiret hayatının sonsuzluğu karşısında belki bir saat bile değildir.
Bile Bile İnkâr Ediyorlar
Aslında biliyorlar ki Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem) hak peygamberdir. Ama kabullenemiyorlar. Tıpkı şeytan gibi. Şeytan da Allah-u Zülcelâl’e başkaldırmış, Âdem aleyhisselama saygı secdesini yapmamıştır.“Ben ondan üstünüm, çünkü ben ateşten yaratıldım, o topraktan,” diyerek üstünlük taslamıştır. Bu da onu lanete uğratmıştır.
Bugünkü Yahudiler de benzer bir tutum içerisindedir. “Peygamberlik bizim hakkımızdı,” diyerek Allah’a itiraz ediyorlar. Tıpkı şeytanın dediği gibi: “Biz İsrailoğulları Araplardan daha hayırlıyız.” Oysa şeytan Âdem aleyhisselamdan hayırlı olamamıştı, Yahudiler de Hz. Muhammed (s.a.v.)’den üstün değildir.
Kur’an-ı Kerim’de Allah-u Zülcelâl onların bu vasıflarından detaylıca bahsetmiştir. Çünkü bu bilgiler bizim için bir uyarı niteliğindedir. Bugün yaşanan olayları bu ayetlerin ışığında okuyabilirsek, gerçekleri daha net anlayabiliriz.
Bir hahamın, aynı zamanda eski içişleri bakanının dediği gibi:
“Araplar Musa’nın merkepleridir.”
Yani: “Bizim kölelerimizdir,” demek istiyor. Böyle bir zihniyet nasıl olur da Hz. Musa’nın yolundan gittiğini iddia edebilir? Oysa Hz. Musa’nın ayağının tozuna bile layık değiller. O büyük peygamberi bile çileden çıkarmışlardı. Denizi geçip kurtulmalarının ardından hemen buzağıya taptılar.
Bunlar peygamberlerine bile düşmanlık eden bir kavimdir. Sadece bedenlerini beslemeyi düşünen bencil bir topluluktur.
Bu zihniyet sosyal medyada,
“Bugün tek dileğim bir çocuk öldürmek,”
diyecek kadar insanlıktan çıkmıştır.
Bu canileri tanımamak, onları masum görmek akıl işi değildir. Hâlâ onların ürünlerini alıp, “Bir şey olmaz,” diyenin aklından şüphe edilmez mi?
“Ya Rabbi, aramızdaki akılsızların yüzünden bizi helak etme!”
Bu kişiler uyarılmalı, doğru yola yönlendirilmeli. Çünkü hırs ve tamah kötü kullanıldığında kötü duyguları doğurur. Dünya için kullanılan hırs, Kur’an-ı Kerim’in Yahudilere ait bir özellik olarak nitelediği kötü bir vasıftır. Hiçbir Müslüman böyle bir vasıfla anılmak istemez.
İslam’dan Nefret Ederler
Allah-u Zülcelâl buyuruyor:
“İnsanlar içerisinde, müminlere en yaman düşman olarak Yahudileri ve müşrikleri bulursun. Onlardan, inananlara sevgi bakımından en yakın olarak ‘Biz Hristiyanız’ diyenleri bulursun. Bu, onların içinde bilginler ve rahipler bulunmasından ve büyüklük taslamamalarındandır.” (Maide, 82)
Dünya hayatına aldanmamalıyız. Gerçek hayat ahiret hayatıdır. Hırsımızı bu yolda kullanmalı, neticeye değil, gayretimize odaklanmalıyız. Çünkü neticeyi belirleyen Allah-u Zülcelâl’dir. İnsan görevini yapmalı; sonuç Allah’a aittir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki:
“Ademoğlu ihtiyarladıkça onda iki şey gençleşir: mala karşı hırs ve hayata karşı hırs.” (Buhari, Rikak, 5)
Yani hırsı sönmez; diri kalır. Bu da bir uyarıdır bizlere.
O hâlde neye karşı hırslıyız? Hırsımızı nereye yönlendiriyoruz?
Allah-u Zülcelâl, Peygamberimiz hakkında şöyle buyurur:
“Andolsun, size kendi içinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe, 128)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ümmetine karşı ne kadar düşkündür ki en büyük duasını ahirete bırakmıştır:
“Her peygamberin bir duası vardır. Ben ise duamı kıyamet gününde ümmetime şefaat için ayırdım.” (Buharî, Daavât, 1; Müslim, Îman, 340)
Allah-u Zülcelâl, Filistin’deki kardeşlerimizin yardımcısı olsun. Onlara zafer ihsan eylesin. Bizlere de yardım edebilme liyakatı nasip eylesin. Düşmanların mallarını boykot etme şuuru bizde daim olsun.
Allah-u Zülcelâl hepimize birlik ve beraberlik nasip eylesin. Hepinizin sıkıntılarını gidersin, hastalarınıza şifalar versin. Rızkınıza ve ticaretinize bereket koysun. Saadatların yolundan ve sırat-ı müstakimden ayırmasın.
Allah evlerinize huzur, saadet ve muhabbet koysun. Hem dünyada hem ahirette afiyet ve huzur nasip eylesin. Amin.