Cennet müjdesine mazhar olan aile

İki tarlasını da Allah’ a
borç vermek istedi ama…
Medineli Müslüman hanımlardan olan Ümmü Dahdah, Künyesi Ebu Dahdah olan Sabit b. Dahdah’ın eşidir. İslam Medine’de yayılmaya başlayınca eşi ile birlikte Müslüman olan Ümmü Dahdah, eşi gibi büyük bir samimiyetle İslam’a sarıldı. Hayır için yarışanlar kervanına katılarak bize hiçbir zaman unutmamamız gereken altın bir tablo sundular.
İbn- i Mesud anlatıyor: “Kim Allah’a güzel bir borç verirse, Allah ona bunun karşılığını kat kat verir.” (Bakara, 245.) ayeti nazil oldu. Ayetin indiğini duyan Ebu Dahdah, vakit kaybetmeden hemen koşarak Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellemin yanına geldi. Ona:
– Anam- babam sana feda olsun ey Allah Resulü! Allah hiçbir şeye muhtaç değilken bizden borç mu istiyor? diye sordu. Hz. Peygamber:
– Evet, bununla sizi cennete koymak istiyor, buyurdu. Ebu Dahdah:
– Şimdi ben Rabbime borç verirsem, bunun için beni ve çocuklarımı cennete koyacağını taahhüt mü ediyor? diye sordu. Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem:
– Evet, buyurdu. Ebu Dahdah, elini Allah Resulü sallallahu aleyhi veselleme uzatarak:
– Öyleyse elini bana uzat ey Allah Resulü! Benim iki bahçem var, biri yukarıda diğeri aşağıda. Vallahi bunlardan başkada bir şeyim yok, ikisini de Allah’a borç vermek istiyorum, dedi. Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem:
– Onlardan birini Allah için bağışla, diğerini kendi ve ailenin geçimi için bırak, buyurdu. Ebu Dahdah:
– Büyük olan ve çok sevdiğim 600 ağaçlı hurma bahçemi Rabbime borç veriyorum, dedi. Allah Resulü aleyhissalatu vesselam:
– Öğle ise Allah buna karşılık sana cenneti verecektir, buyurdu. (1)
Ebu Dahdah’ın gerçekten çok güzel bir hurma bahçesi vardı. Bu hurma bahçesi, Medine’deki bahçelerin en güzeli ve en büyüklerinden biriydi. Bahçede tam altı yüz hurma ağacı bulunuyordu. Allah Resulü (sav), Allah adına ondan bu borcu (bağışı) kabul edince dünyalar Ebu Dahdah’ın oldu.
Rabbi ona ve onun gibi cömert müminlere ne kadar büyük bir lütufta bulunmuştu. Allah fakir kulları adına zengin kullarından borç istiyordu.
Hanımı da Ebu Dahdah’ı
hayrında destekliyordu
Peygamberine indirdiği Kur’an- ı Mübin’inde onun gibilere bizzat hitap ederek, onlardan fakir müminler adına borç istemişti. Kainatın yegane sahibi, ahiretin tek maliki olan Rabbi, bu borç karşılığında elbette ona, gözlerin görmediği, kulakların duymadığı, akılların hayal bile edemediği lütuflar ihsan edecekti. Bunu çok iyi biliyordu. Zira o, Nebevi terbiyeden geçmişti. Rabbinin ne demek istediğini çok iyi anlamıştı. Karşılığının kat kat verileceğine olan imanı tamdı. Tıpkı eşi Ümmü Dahdah gibi.
Ebu Dahdah hurma bahçesine gidip de olayı eşine anlatınca eşi ona kızmak, darılmak, onu tenkit etmek bir yana, eşinin yaptığı bu alışverişten dolayı çok memnun oldu, çok sevindi.. Ebu Dahdah ona:
– Ey Dahdah’ın annesi! Hurma bahçesinden çık! Ben onu hurmalarıyla birlikte cennet karşılığında Rabbime sattım, deyince, eşi onu tebrik ederek:
– Kârlı bir ticaret yapmışsın ey Ebu Dahdah! Allah alışverişini mübarek kılsın, dedi. Sonra topladıkları hurmaları bahçede bırakıp, çocuklarını yanına alarak bahçeyi gönül hoşluğu içinde terk etti.
O günlerde Nebevi terbiyeden geçen erkek kadın bütün sahabelerin, hepsi birbirinden şuurluydu. Rasul- i Zişan’ın rahle- i saadetlerinde ilmi hal okudukları için, her biri birbirinden güzel, dillere destan örnekler sergiliyordu.
Bazı sahabeler hakkında yeterli bilgiye ulaşamasak da, onların hepsi de tıpkı Ümmü Dahdah gibi örnek alınmaya değer yıldızlardı.(2)
Efendimizin en fedakâr
aşıklarından birisiydi o…
Ve başka bir tablo… Enes b. Malik radıyallahu anh anlatıyor:
Bir gün sahabelerden biri Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellemin yanına gelerek ona:
– Ey Allah Resulü! Falanın aşılık hurma ağacı var, benim hurma bahçemi onun bu ağacı ile aşılamak istiyorum. O ağacı bana vermesi için emir buyurur musunuz? Mutlaka o ağaçla bahçemi kurmam gerekiyor, diye ricada bulundu. Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem, sahabenin bu ricasını, hurma ağacı olan diğer sahabesine iletti. Ona:
– Eğer hurma ağacını ona verirsen, sen de buna ona karşılık cennette bir hurma ağacı kazanırsın, buyurdu. Ağaç sahibi özür dileyerek ağacını vermek istemediğini söyledi.
Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem, ricası reddedildiği için sahabesine ne kızdı, nede darıldı. Ona en küçük bir tepki göstermedi. Yalnızca onun cevabını diğer sahabesine iletti. Onu manen de sorumlu tutmadı, zira ona yaptığı bu rica peygamberlik sıfatı ile değil insanlık sıfatı ileydi. Ağaca yahut onun bedeline, kendisinin daha fazla ihtiyacının olduğunu düşünen sahabe, Allah Resulüne uygun bir dille “Hayır” dedi. Tam bu sırada Ebu Dahdah yanlarına geldi. O sırada ağaç sahibi gitmişti. Durumu öğrenen Ebu Dahdah hemen ağaç sahibinin yanına giderek:
– Ağacını benim hurma bahçeme karşılık bana satar mısın? diye ona çok cazip bir teklifte bulundu. (Bu bahçe, Ebu Dahdah’ın Allah için bağışladığı altı yüz hurmalık bahçenin dışında, başka küçük bir bahçe idi.) Sahabe bir ağaca karşılık bir bahçe verilince, çok karlı bir alışveriş olduğunu düşünerek hiç düşünmeden teklifi hemen kabul etti. Asıl büyük kazanç elde eden Ebu Dahdah da teklifi kabul edildiği için çok sevindi. O sevinçle hızlıca Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellemin yanına giderek, Ona:
– Ey Allah Resulü! Ben bahsedilen hurma ağacını, hurma bahçeme karşılık satın aldım. O ağacı sana veriyorum. Onu istediğine verebilirsin, dedi. Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem, Ebu Dahdah’ın bu hareketinden dolayı çok memnun oldu. Sevinçten orada bulunan ashabına dönerek defalarca:
– Cennette Ebu Dahdah için dikilmiş nice ağaçlar vardır, buyurdu.(3)
Almamız gereken
ibretler ve dersler var!
Sabit b. Dahdah ve eşi Ümmü Dahdah’ın hayatı bize önemli dersler vermektedir.Onun hayatını anlattığımız bu tabloda, onun dışında birkaç sahabenin hayatından kesitler bulunmaktadır. Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem: “Ashabım yıldızlar gibidir, onlardan hangisine uyarsanız hidayete erersiniz” buyurduğuna göre, onların başından geçen olayların her birinden alacağımız önemli dersler vardır. Şimdi bunları kısaca idraklerinize sunmaya çalışalım.
Sabit b.Dahdah’ın pek çok sahabe gibi, çok cömert olduğunu açıkça görüyoruz. Sahabelerin hiç biri cimri değildi, dersek sanırım abartmış olmayız. Zira cömertlik bir Müslümanın en önemli vasıflarından biridir. Cimrilikse sakınılması gereken ciddi bir kalbi hastalık ve kötü bir ahlaktır.
Ortaya koydukları bu eşsiz tablo, sahabelerin erkeği ile kadını ile Rablerine ve ahirete olan inançlarının ne kadar güçlü olduğunu açıkça gösteriyor.
Bir başka sahabenin, Allah Resulüne “Hayır“ demesinin, Sabit b. Dahdah’ın cömertliğinden daha fazla dikkat çekici bir tablo olduğunu düşünüyorum. Allah Azze veCelle, Kuran- ı Mübinin pek çok yerinde defalarca, Resulüne itaat etmeyi etmektedir. Ama o bütün bunlara rağmen Allah Resulü sallallahu aleyhi veselleme “hayır” diyor. Neden?
Bu ayetlerden birkaçını hatırladıktan sonra bu soruya birlikte cevap arayalım: “Allah ve Resulüne itaat edin ki merhamet olunasınız” (Al-i İmrân; 132), “Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Resulüne itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin” (Nisa; 59), “Biz bütün elçilerimizi ancak, Allah’ın izni ile kendilerine itaat edilmesi için gönderdik.” (Nisa; 64)
Bu ve “ağaç aşılama” gibi benzeri tablolar bize Allah Resulünün emirleri konusundaki ayrımı açık bir şekilde göstermektedir. Allah Resülü sallallahu aleyhi vesellemin emirleri, bazen farz, bazen tavsiye, bazen yerine getirilip getirilmemesinde sorumluluk olmayan mubahlık ifade edebilir.
Bir başka değişle o, genelde sahabelere Resul kimliği ile konuşsa da bazen içlerinden biri olarak konuşur, onlara bir şeyleri yapmalarını söylerdi. Bunun için bazen sahabeler Allah Resulü (sav)’ne “Bu Allah’ın emrimi yoksa senin görüşün mü?” diye sorarlardı. Onun söylediği Allah’ın emri ise “işittik ve itaat ettik” diyerek mutlak itaat ederler, eğer içlerinden biri kimliği ile söz söylüyorsa, bazıları Sabit b. Dahdah gibi fedakarlık ederek, onun hoşnutluğunu kazanır, bazıları ise kendi durumlarına göre, özür dileyerek, Resulü kırıp incitmeden, sözlerine özen göstererek hayır der, kendi için uygun olanını tercih ederdi.
Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellemin “hayır” karşısındaki tavrı bize, İslam’ın, insanın fikirlerine, hareketlerine, tercihlerine karşı ne kadar hoşgörülü, ne kadar saygılı olduğunu açıkça gösterir.
Bu “hayır” meselesinin Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem ve ümmetini ilgilendiren başka bir çok önemli boyutu vardır. Onlardan bir kaçını şöylece sıralayabiliriz:
Bu ve benzeri “hayır”lar Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellemin Peygamber oluşunun önemli psiko-sosyal göstergesi bir başka değişle vicdani delilidir. Eğer o bir peygamber değil de, bir lider, yahut inkılap önderi olsaydı, kendisine hayır denmesine asla müsaade etmez, fırsat tanımazdı. Buna rağmen hayır denmişse, bu hayırı pek çok şekilde cezalandırırdı. Halbuki o, sahabenin kendisine söylediği “hayır”a kızmak kırılmak bir yana, ona bozulmadı bile. Onu sıradan bir söz gibi karşılayarak, yalnızca aldığı cevabı diğer sahabesine iletti. Zira o Resuli Kibriya idi. Rabb’inin de ifade buyurduğu gibi, O hevasından konuşmazdı ve bilakis onun sözü vahiydi.
Eğer böyle olmasaydı, “hayır”ı bu kadar olgun karşılar mıydı? İnsanlar genelde, her hangi bir hususta, her hangi bir kişinin kendilerine hayır demesinden hoşlanmazlar. Hayır diyen kişi, onun arkadaşı, dostu, eşi de olsa bozulur, kırılır. Kendisine hayır denen maddi veya manevi yetki sahibi ise vay geldi “hayır” diyenin başına. Hemen kendine cezalardan ceza beğenmeye başlasa iyi olur.
Bu “hayır”ın bir de bize dönük yüzü vardır. Makam ve mevkiimiz ne olursa olsun, maddi ve manevi yetkimizi asla karşımızdaki kişinin aleyhine kullanmamalıyız. Maalesef maddi manevi, birazcık yetki sahibi olduğumuzda, çoğu zaman bunu başkasını mahvetmek pahasına da olsa nefsimizin istediği doğrultuda kullanıyoruz. Bazen karşımızdakinin sevgisini, saygısını, korkusunu, bazen öğretmenliğimizi, bazen anne babalığımızı, bazen kardeşliğimizi, bazen dostluğumuzu kullanıyoruz. Bazen mahvolanın çocuğumuz, yahut kardeşimiz, dostumuz olması bile fark etmiyor. Yeter ki nefsimiz tatmin olsun.
Sanırım bizim için “usvei hasene- en güzel örnek” olan Allah Resülü aleyhisselamdan ders almamızın zamanını kaçırıyoruz. Bir an önce kendimize gelip, nefsimizin, duygularımızın esiri olmaktan kurtulmalı, onları İslam ile terbiye etmeliyiz.
Dipnotlar: 1- Kurtubî, Ahkâmü’l- Kur’ân, 2/202. 2- İbnü’l- Esîr, Üsdü’l- Gâbe, 5857, 7429. Sahabe; İbn Hacer, İsâbe, 9855, 12003, Sahabe; İbn Manzûr, Muhtasar, 27/256. 3- Müsned, 5/95; 3/146.