MUKADDES EMANETLER / Müslümanlara Emanet Mukaddes Topraklar

  • 16 Mayıs 2025
  • 225 kez görüntülendi.
MUKADDES EMANETLER / Müslümanlara Emanet Mukaddes Topraklar
REKLAM ALANI

MUKADDES EMANETLER
Müslümanlara Emanet Mukaddes Topraklar
Gülistan Araştırma

Tarihi Kudüs şehri ve bu şehrin manevi merkezi olan Mescid-i Aksâ… İşgal edildiği 1918 yılından beri kanayan yaramız…
Müslümanların başını yere eğdiren, içini hüzünle dolduran Kudüs… İslam aleminin ortak derdi, ortak sevdası, ortak acısı…
Allah’ın emanetlerini muhafaza edememek, o mekanların mukaddesliğine yakışmayan işgallere, zulümlere, kötülüklere engel olmamak hepimizin bitmek bilmeyen utancı…
Mukaddes demek, Allah-u Zülcelâl’in el-Kuddüs ismiyle tertemiz kıldığı mübarek yer demek. Mekke-i Mükerreme, Medine-i Münevvere’den sonra üçüncü en mukaddes mekân. Taşında, toprağında Peygamberlerin hatıralarını saklayan, tevhit inancının izleriyle nakış nakış işlenen mübarek şehir.
Kur’ân-ı Kerîm’de Rabbimizin bize kıssalarını anlattığı büyük Peygamberlerin yaşadığı, ibadet ettiği, mübarek bir diyardır burası…
Allah-u Zülcelâl’in “Kulunu, kendisine birtakım ayetlerimizi göstermek için bir gece Mescidi Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya yürüten (Allah’ın) şanı pek yücedir. Şüphesiz o duyandır, görendir.” (İsra; 1) buyurduğu Mescid-i Aksâ, Peygamberimizin Mirac gecesi daha evvel gönderilen Peygamberlerle buluştuğu, mübarek yerlerdendir.
Peygamberlerin atası Hz. İbrâhim aleyhisselâm, Nemrut’un diyarından çıkıp Kudüs’e hicret ederek yerleşmiş ve burada vefat etmiştir. O ve evlatları olan Hz. İshak, Hz. Yakub ve Hz. Yusuf aleyhimüsselâm, el-Halil kentinde İbrâhim Camii’nde medfundur.,
Kur’an-ı Kerim’de evvelki Peygamberlerin kıssaları anlatılırken bu diyarın mübarek ve mukaddes olduğuna işaret edilir. Yıllar sonra bu civardan geçerken Hz. Musa’ya “Nalinlerini çıkar çünkü kutsal vâdidesin, Tûvâ’dasın sen!” (Taha, 10-12) denilen mukaddes yer de buralarda olmalıdır.
Kudüs’ü tevhid dinine fetheden Hz. Dâvûd aleyhisselâm, Beytülmakdis’i inşa eden Süleyman aleyhisselâm, Kudüs’e en yakın tepeye defnedilmeyi vasiyet eden Allah’ın kelimesi Mûsâ aleyhisselâm, hep bu topraklarda hatıraları hissedilen Resullerdir.
İsrail oğullarına gönderilen bütün Peygamberler, bilhassa bunlar arasından Kur’an-ı Kerim’de ismi zikredilen, Hz. Zekeriyyâ, Hz. Yahya, Hz. İsa aleyhimüsselam ve onun annesi Hz. Meryem gibi nice mübarek kişiler bu topraklarla yaşamış, ibadet etmiş ve birçok fevkalade haller geçirmiştir. Bunun içindir ki, bu mübarek topraklar, Hak dinin son temsilcileri olan Müslümanlara emanettir.
Bu hakikatin bir başka vechesi de bu yerlerin Allah’ın sevdiği kullarıyla paylaştığı mahremi, onların tertemiz kalmasını istediği harimi olmasıdır. Mekke ve Medine şehirlerine Haremeyn diye isim vermemizle, tarihî İlya şehrine Kudüs adını vermemizin manası temelde aynıdır. Buralar ancak Bir Allah’a ibadet etmek için gelinecek, gelenlerin emniyet içinde olacağı, zulüm, günah ve çirkinlikten uzak tutulacak hürmet mekânlarıdır. O yerlerin kudsiyetine gösterilen saygı ve hürmet, Allah’a karşı hürmetin bir alameti sayılmıştır.
Mescidler Feyiz ve Bereket Vesilesidir
Allah-u Zülcelâl mukaddes kılmak için, mümin kulları tarafından tam bir hulus-i kalp ile, sadece Allah’a ibadet edilsin niyetiyle imar edilen mescidleri seçmiştir. Ebu Zer radıyallahu anh şöyle rivayet ediyor:
“Ya Rasûlallah! Yeryüzünde ilk kurulan mescit hangisidir?” dedim.
“Mescid-i Haram’dır” buyurdu.
“Sonra hangisidir?” diye sordum. O,
“Mescid-i Aksa’dır” buyurdu.
“Bunların arasında ne kadar zaman vardır?” dedim.
“Kırk yıl vardır” buyurdu. (Müslim, Mesacid, 2)
Biz Müslümanlar Allah’ın bizim için kıble olarak seçtiği Kâbe’ye yönelmeyi ve hac ziyaretinde bulunmayı nasıl ki Allah’ın emrine itaatin bir ifadesi sayıyorsak, Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’yı da aynı şekilde ziyaret eder ve burada namaz kılarız. Çünkü bu mukaddes mekânlarda ibadet etmenin feyzi ve sevabı çok daha fazladır.
Ebu Hureyre radıyallahu anh, Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurduğunu rivayet etti:
“Üç mescit dışında hiçbir mescidi ziyaret için yola çıkılmaz. Benim bu mescidim, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa.” (Müslim, Hac, 511)
Bir başka hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Bir adamın kendi evinde kıldığı namaza bir namaz sevabı verilir. Oturduğu beldenin mescidinde kıldığı namaza yirmi beş kat sevap verilir. Cuma namazının kılındığı camide kıldığı namaza beş yüz kat sevap verilir. Mescidi Aksa’da kıldığı namaza elli bin kat sevap verilir. Benim camimde kıldığı namaza da elli bin kat sevap verilir. Mescidi Haram’da kıldığı namaza ise yüz bin kat sevap verilir.” (İbnu Mâce, İkâmetu’s-Sala ve’s-Sunne fihâ, 5/198)
Resulullah’ın hanımlarından Meymune (r. anhâ):
“Ey Resulullah! Bize Mescidi Aksa hakkındaki hükmün ne olduğunu bildir,” diye sorduğu rivayet edilmektedir. Peygamberimiz aleyhisselatu vesselam:
“Oraya gidin ve namaz kılın.” Daha sonra şöyle devam etti: “Eğer oraya gidemez ve namaz kılamazsanız kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin.” (Ebu Davud, Kitâbu’s-Salât, 14)
İşte bundan dolayı Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselam henüz Kudüs fethedilmemişken, devrin süper gücü Doğu Roma’nın elinde bulunurken dahi, Mescid-i Aksâ’ya gidilip namaz kılınmasını, bunu yapamayanın ise oraya kandillerinde yakılmak üzere zeytinyağı göndermesini emretmiştir.
Bu emir, Müslümanlara Kudüs’ün bir İslam şehri olduğu, Bizanslıların elinden kurtarılması gerektiğine işaret sayılmıştır. Ashab-ı kiram da bu sebeple buraların fethinin kendi üzerlerinde bir sorumluluk olduğunu hissetmiş olmalıdır. Bu sorumluluk bizler için de geçerlidir.
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, son hastalığında bile Hz. Usame radıyallahu anhu komutanlığında bir ordunun hazırlanmasıyla meşgul olarak Müslümanların Roma istilası altında tutulan diyarları İslam’a fethetmesinin önemine işaret etmiştir. Ashab-ı kiram da bu vasiyeti yerine getirerek, Allah-u Teâla’nın hakkında “Arz-ı mukaddes” (el-Maide; 21) ve “Allah’ın bereket verdiği diyar” (el-Enbiya; 71) buyurduğu bu yerleri İslam’la buluşturma sorumluluğunu ifa etmişlerdir. Hz. Ömer devrinde Kudüs şehrinin civarı askeri seferlerle fethedilmiş ve ardından mukaddes şehir, şanına yakışır bir hürmetle teslim alınarak asli hüviyetine kavuşturmuştur.
Allah-u Zülcelâl’in seçtiği, mukaddes kıldığı bu mekânlarda günah işlemek, zulmetmek, savaş ve kavga çıkarmak başka yerlere nazaran daha büyük günahtır. Bu mübarek yerler insanların gönül huzuru ile Allah’a ibadet etmeleri için seçilmiş, adeta ibadet etmek isteyenlere vakfedilmiş hususi yerlerdir.
Bu sebepledir ki Hz. Ömer radıyallâhu anh devrinde İslâm yurdu olan Kudüs; Haçlı seferlerine kadar herkesin gönül huzuru içinde ibadet ettiği bir şehir olmuştur.
İslam’ın Adaleti
Müslümanların İslam’a açmasından sonra mukaddes Kudüs şehri canlanmış, huzur bulmuş ve herkesin kendi dinini rahatça yaşadığı ortam sağlanmıştır. Hz. Ömer radıyallahu anhın emriyle Roma istilası sonrasında yıkılan Beyti Mukaddesin etrafı temizlenmiş, buraya Mescid-i Aksa ilk haliyle inşa edilmiştir.
Hıristiyanların kiliselerine dokunulmamış, hiçbir mabed yıkılmamıştır. Yahudilerin Süleyman mabedi çok evvel Babilliler ve sonra Romalılar tarafından tahrip edilmişti. Müslümanlar tahrip edilen yere son hak dinin mensupları olarak asıl maksadına uygun bir Mescid inşa etmişlerdir.
1099 yılında başlayan haçlı seferleriyle bu mukaddes mekân büyük katliâma mâruz kalmıştır. Kudüs’ü küffârın elinden alma sevdasıyla yaşadığı sürece, bir türlü yüzü gülmeyen büyük komutan Salâhaddîn-i Eyyûbî 1187 senesinde Kudüs’ü yeniden fethederek o güzîde beldeleri haçlı tahakkümünden kurtarmıştır.
Bölgede Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Yakub, Hz. Davud, Hz. İsa aleyhimüsselamın hatırasına camiler inşa edenler de Müslüman idarecilerdir. Ayrıca şehir halkının çoğunluğu olan Müslümanların ihtiyaçları için medrese, tekke, sebiller ve benzeri vakıflar kurarak şehri imar ve maneviyatını ihya etmişlerdir.
Müslümanlar dünya üzerinde Allah’ın dini etrafında birlik içinde oldukları müddetçe Kudüs’ü ve Mescidi Aksa’yı gereği gibi saygıyla muhafaza etmişlerdir. Haçlıların işgali sırasında sergilenen vahşi katliamlar ve terör devleti İsrail işgali boyunca yapılan sistematik zulümlerin hiçbiri Müslümanlar tarafından yapılmamıştır. Aksine Yahudi ve Hıristiyanların ve bu dinin mezheblerinin kendi aralarındaki tefrikaları yüzünden devam edip giden huzursuzluk ancak Müslümanların himayesi altında bir derece dinmiş ve şehir huzura kavuşmuştur.
Kudüs Huzura Hasret
İslam medeniyetinin idaresi altında olduğu sürece ezan sesleriyle çan seslerinin yan yana bir arada olduğu, herkesin kardeşçe yaşadığı bu huzur şehri, önce İngilizlerin sonra Siyonist Yahudi işgali ile o güzel günlere hasret kalmıştır.
Müslümanlar için Kudüs şehri ve çevresi, muhafaza edilmesi gereken emanetlerden ve mukaddes hatıralardan biridir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin geçmiş Peygamberlere cemaatle namaz kıldırdığı ve ayak basarak mîrâca yükseldiği bu mübarek yerler müslümanlar için her zaman kıymetli bir hatıra olarak değerini koruyacaktır. İslam devletleri ve Osmanlı devleti buralara vakıf eserler yaparak hürmet ve muhabbetlerini göstermişlerdir. Ne yazık ki artık o vakıf eserler de amacının dışında kullanılmakta ve virane hale gelmektedir.
Bu mübarek diyarın bir asırdan fazla bir zamandır bozuk itikatlı, sapkın bir güruhun elinde esir kalması müslümanlar için acı verici bir utançtır. Kehanetlerle kafayı bozmuş, zalim siyonistler Kudüs’te ezanları susturmaya, müslümanları Mescid-i Aksâ’ya sokmamaya çalışıyorlar.
Her yıl birkaç kere müslümanları tahrik edecek şekilde Mescid-i Aksa’ya musallat olup tacizde bulunuyorlar. Bu mübarek diyarı terk etmemekte kararlılık gösterdiği için Filistinli kardeşlerimiz zulüm ve işkencelere uğratılıyor. Toplam iki milyarı bulan müslümanlar ne yazık ki bütün bunları çaresiz bir şekilde seyrediyor. Mescid-i Aksa bugün temellerini fare gibi kemiren, etrafını zincirlerle çeviren, sokaklarını masumların kanlarıyla kirleten zalim bir güruhun eline esir düşmüştür.
İslam aleminin birliğini kaybetmesinin ardından himayesiz kalan mazlum Kudüs’ü savunmak sadece Filistin halkının omuzuna bırakılmıştır. Kudüs şehrinin ve civarının müslüman halkı bu dava için yıllardır sabır ve direniş imtihanı vermektedir. Ancak hapishânelerde işkencelerle dirençleri kırılan, ablukalar altında açık hava hapishanesinde hayattan bezdirilen, devamlı eziyetlerle psikolojileri bozulan Filistinli müslümanlar yeterince acı çekmiştir.
Bu diyar alelade bir toprak parçası değildir. Bu mübarek yerler bütün İslam alemine emanettir. Bu mesele Allah’ın şiarlarına hürmeti olan her Müslümanın ortak meselesidir.
Müslümanların birlik beraberlik içinde hareket ederek, Allah’ın haremi, Peygamberlerin emaneti olan Mescid-i Aksa’yı kudsiyetine yakışan günlerine geri döndürmeleri gerekmektedir.
Müslümanların bu vazifeyi yerine getirmesinin önüne geçebilecek hiçbir mani yoktur, olmamalıdır. Eğer Allah’a gereği gibi iman eder ve yardımına güvenirsek, Allah da şiarlarına hürmet edenlere yardımını esirgemeyecektir.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ