Doğru Yolda Olmak En Büyük Keramettir

  • 11 Eylül 2014
  • 605 kez görüntülendi.
Doğru Yolda Olmak En Büyük Keramettir
REKLAM ALANI

Âlimlerin her birinin yaşam serüvenleri içerisinde, inceden inceye ruha işleyen nükteler yer alır. Onların dile getirdikleri kelam, her dem tesirli kalır. Yaşayış şekilleri hayrette bırakırken, varlık sebepleri, sorumluluklarının tamama ereceği ana kadar her lahza da canlıdır…

 

Ol çağrıyı işitenin icabet etmekten gayrı meşguliyetleri ise ham kalır…

REKLAM ALANI

 

Bize emanet edildin!

 

Gümüşhânevî kuddise sırruhu Hazretleri, az yemek, az konuşmak, az uyumak gibi hayat prensiplerini içeren takva ve züht dolu bir zahittir.

 

Etrafında talebelik edenlerle beraber, yazları Yûşâ Tepesi’nde çadır kurarak burada vakit geçirir ve sohbet ederler. Bir yaz günü, yine Beykoz’da Yûşâ Tepesi’nde çadırında iken, elinde eski bir keman ile geçmekte olan bir çalgıcıyı görür ve kendisini çağırtır.

 

Adam kendisini davete gelen talebelere:
– Sizin hocanızla benim ne işim olur. Gidin işinize! Bana keman çaldırıp sonra da ödeme yapacak değilsiniz! Eee… Ben de oturup sizin sohbetlerinize iştirak edecek değilim, der. Talebeler, hocalarının incinmesinden korkarak ısrar ederler. Adam da bakar ki olacak gibi değil, davete mecburen icabet eder. Talebeler adamı tutup Gümüşhânevî Hazretlerinin huzuruna getirirler. Gümüşhânevî Hazretleri, çalgıcıyı selamlar, sonra ona yaklaşmasını söyler. Adam yaklaşınca kulağına bir şeyler fısıldar. Adam önce söylenilenleri dinler. Sonra bir anda cezbeye tutulup bağırır. Etraftaki herkes şaşırıp kalır bu duruma. Adama neler olduğunu çok merak ederler.

 

Adam meclisten ayrılır ayrılmaz, etrafını sarıp neler olduğunu sorarlar. Ama adam sorulan hiçbir soruya cevap vermez. Aradan birkaç gün geçer. Merak daha da artınca adam da sorulan suallerden usanır. Ve nihayet adamın dili çözülür:

 

– Ben gençliğimde bir Bektâşî şeyhine intisap etmiştim, kendisi Ehlî Sünnet ve’l-Cemaat’ten idi. Vefat edeceği zaman beni çağırdı ve dedi ki: “Seni, büyüklerden birine emanet ettim, kendisi ile karşılaştığında, sakın reddedip perişan olma, ahir ömründe iyi bir insan olasın inşaallah.” Ben o zaman bu sözleri anlayamamıştım. Fakat Gümüşhânevî Hazretleri de bana:

– Şeyhin seni bize emanet etti, deyince vefat eden şeyhimi hatırladım. Öyle şaşırdım ve mutlu oldum ki kendime sahip olamadım…

 

Rabbim’in huzurunda ayaklarımı dahi

uzatıp yatmaktan hayâ ederim!

 

Gümüşhânevî Hazretleri aynı zamanda çok merhametlidir ve de zamanını bolca ibadet ile geçiren bir âlimdir. İslam’ın kuvvetlenmesi için bir matbaa kurmuştur. Ayrıca basılan kitapların halka ulaşması için Rize, Bayburt ve Of’a büyük kütüphaneler açmıştır…

 

Gümüşhânevî Hazretleri, 29 yıl müddetle irşat etme görevini sürdürür. Her yıl, biri Zilhicce diğeri Recep ayında olmak üzere, halvete girer. Geceleri uyumaz zikir, ibadet ve eser yazmakla meşgul olur. Gündüzleri de öğrenci yetiştirmekle meşguldür. Yatsı namazından sonra konuşmayı sevmez. Edebe aykırı olduğuna inandığından, ayaklarını uzatarak uyuduğunu hiç gören olmamıştır.

 

Edep ve hayâsı ile de örnek olan bu âlim, bir gün, gerçekten çok hastalanır. Doktor kendisinden geçmiş şekilde iki büklüm yatan hastayı tedavi etmeden önce etrafındaki talebelerden ayaklarını uzatmasını ister. Onlar da uzatır. Gümüşhânevî Hazretleri bir anda kıpkırmızı bir şekilde gözlerini aralar;

– Ayaklarımı uzatıp yatmaktan hayâ ederim. Bir de beni Rabbim’in huzurunda ayak uzatma suçu ile baş başa bırakmayınız! Diyerek ayaklarının toplanmasını ister…

 

İhtar ile Keramet!

 

Gümüşhânevî Hazretleri, ihvanına nasihatleri esnasında buyururlar ki;

– Muhabbetin dört çeşidi vardır: Allah’ı sevmek, Allah’ın sevdiklerini sevmek, Allah için sevmek, Allah’la beraber sevebilmek. Aşk, bütün his, irade ve düşüncelerden sıyrılarak, yalnız Allah’a büyük bir iştiyakla yönelmek, mal, evlat, dünya ve her türlü alakadan koparak, Hâlık’a hasret duymaktır.

 

Günahlardan kurtuluşun en hızlı yolu, muhabbetullah ve cemalullaha aşk ve şevk ile bağlanmadır. Bu ise çok ibadet etmek, istiğfar etmek, ölümü ve cehennem ateşini çok düşünmek, gecelerini ibadetle geçirmek, yaratılmışlara şefkat göstermek, hüsn-i zan beslemek, şehvet, kin ve kötü fikirlere karşı sabretmekle elde edilir.

Sağa-sola bakmak, nasıl kalbin gücünü parçalayıp zayıflatıyorsa, gözleri kapamak da aksine kuvvet ve ferahlık verir.

 

Kim ki gözünü haramdan sakınır, nefsini şehvetten korur, bâtınını murakabe ile mamur hale getirir ve helal rızıkla beslenirse ferasetinde yanılmaz. Fakat feraset, bedende nefsin hâkimiyeti ile değil, Cenab- ı Hakk’ın nuru ile bakabilme özelliğini kazanmakla elde edilen bir niteliktir.

 

İstikâmet; doğru yolda olmak en büyük keramettir

 

Bir gün bir Hocaefendi, Gümüşhânevî Hazretlerinin yanına gelip hürmetle el öptü ve ağlamaya başladı. Kendisinden ağlamasının sebebi sorulduğunda dedi ki; “Efendim! Ben size daha sizi görmeden âşık oldum. Bir şehirde vaizdim. Bir gün, kürsüde vaaz ederken kulağıma; ‘Allah için bu zamanın kutbu, Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî hazretleridir’ diye bir nidâ geldi. Bunun üzerine, aklım başımdan gitti. Konuşamaz oldum. Ağlamaya başladım. Benim ağlamamı görünce, cemaat da ağlamaya başladı. Sonra güçlükle; ‘Ey Müslümanlar! Hastayım. Vaaz edecek hâlim kalmadı.’ Dedim ve kürsüden indim. Eve gittim. Aklımdan ne yaparsam yapayım gitmez oldunuz. Uyku uyuyamaz oldum. Yemek yiyemez oldum. Ertesi gün mescide geldim ve kürsüye çıktım. Yine aynı nidâ geldi. Ve tekrar kendimden geçtim. Üç gün bu hâlim devam etti. Cemaat gelip;

 

– Bu hâlin nedir bize anlat? Derdine derman olalım, tabip bulalım. Bizden saklama! Dediler. Onlara;

– Benim ilaç kabul etmez bir derdim var. Beni perişan eyleyen bir sevgidir, bir aşktır, gece gündüz kalbimi yakar, gözlerimden yaş akıtır. Câmide vaaz ederken kulağıma gelen bir nidâ ile ben bu hâle geldim. O nidâ da; ‘Bu zamanın büyüğü Ahmed Ziyâeddîn hazretleridir.’ Nidasıdır. Bu zata -Allah için- âşık oldum. Nerede olduğunu ah bir bilsem. Dedim. Cemaat boynu bükük dağıldı. Kimse sizi bilmiyordu. Bir müddet geçtikten sonra ise bana, sizden haber getirdiler ve nerede olduğunuzu öğrendim. Ve size geldim.

 

Denildiğine göre Hocaefendi buyurdu ki; “Allah-u Teâlâ’nın sevgili kulları kerametini açıklamaktan hayâ eder. İnsan, Allah-u Teâlâ’ya kul olmakla, ibadet etmekle şereflenir. İstikâmet; doğru yolda olmak, en büyük keramettir.

 

Yeryüzü baştanbaşa hayat buldu

 

Bir talebesi anlatır:

– Bir zaman yağmurlar yağmadı. Her yer kuraklıktan kavruldu. Susuzluktan mütevellit sebze, meyve yetişmedi. Çok dua da edildi lâkin kuraklık bir türlü kalkmadı. Bu sırada hatırımıza Gümüşhânevî Hazretleri geldi ve kalkıp huzuruna gittik. Kendisinden dua ricasında bulunduk;

 

– Efendim! Etrafta zerrece su yok. Gökyüzünden rahmet bulutları çekildi. Çeşmelerimiz kurudu. Her yeri kuraklık dehşeti kapladı. Susuzluktan hayvanlar ve küçük çocuklar yandılar. Ağaçlarımız kurudu, meyve vermez oldu. Ne olur himmet edip bir dua buyursanız. Sizin duanız ile huzura kavuşsak. Dedik. Bu sözler üzerine Gümüşhânevî Hazretleri;

 

– Söyleyin ben kime dua edeyim. İnsanlar nefisleri peşinde eğlenceye dalmış gaflette yüzüyorlar. Kötülük her yeri kaplamış, fısk günah modalaşmış. Dualarım bu kasvet ve zulmeti gidermez. Allahu Teâlâ bu millete selâmet versin. Buyurdu. Bir anda içimi bir sıkıntı kapladı. Gelenler de aynı durumdaydı fakat çaresizdik. Tekrar dua etmesi hususunda ısrarda bulunduk.

 

– Efendim! Ne olur merhamet ediniz. Biz günahkâr kimselere acıyınız. Dualarınız ile bu sıkıntıdan kurtuluruz.

Dedik. O da mübarek ellerini kaldırıp sıra ile evliyanın büyüklerinin isimlerini ayrı ayrı sayıp Allah-u Teâlâ’ya dua ve niyazda bulundu. Daha dua bitmemişti. Lakin gökte rahmet yüklü bulutlar belirdi. Şimşekler çakıp bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı. Sokaklardan dereler aktı. Her taraf suya kandı.

 

Hikmeti ilhak eden Hak, himmeti bereketlendiren ve lütfeden Hak olunca, vesileyi yaratan da Hak, vesile ile kerameti birleştirip gönülleri coşturan da Hak’tır…

REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ