Mahşer Günü Çok Dehşetlidir

  • 03 Eylül 2022
  • 1.478 kez görüntülendi.
Mahşer Günü Çok Dehşetlidir
REKLAM ALANI

İRFAN SOHBETİ

Seyda Feyzullah Konyevi -ks-

 

REKLAM ALANI

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hadis-i şerifinde buyuruyor ki:

“Kıyamet günü sizler yaya olarak, binitli olarak ve yüzüstü sürünerek Mahşer yerine toplanacaksınız.” (Tirmizî, Kıyâmet, 3/2424)

Herkes aynı şekilde diriliyor, herkes aynı topraktan kalkıyor. Herkes üzerinden asırlar geçmiş olduğu halde, sıfırdan, yepyeni bedenlerle tekrar doğuyor. Ama hepsinin halleri farklı.

Bu dünyada nasıl ki insanlar aynı yerde yaşadığı halde her biri türlü türlü hastalıklara maruz kalıyorlarsa, her birisinin derdi farklı, imtihanı farklı, musibeti farklı ise o zaman da öyle olacak. Bu dünyadaki manevi durumuna göre orada farklı bir hal alacak.

Orada mana konuşacak. Orada lafızlar tükenecek. O gün Allah azze ve cellenin de buyurduğu gibi anne baba kardeş birbirinden kaçacak. Ama Allah için birbirini sevenler müstesnadır. Bunlardan gerçek Müminler Allah için birbirini seven dostlar birbirinden kaçmayacak. Hatta akraba olsun olmasın birbirlerine yardımcı olmaya çalışacaklar.

O gün takvasız yaşamış kişiler, kardeşinden, annesinden babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. Çünkü o gün herkesin derdi ve telaşı başını aşmış durumdadır.

“O gün bazı yüzler aydınlıktır, (sevinçle pırıl pırıldır.)” (Abese, 38)

Takva sahibi olanlar, Allah azze ve celleyi razı edenler, onların yüzü aydınlık olacak. Güleç ve sevinçli olacak. Henüz hesabı görülmemiş olsa dahi kendi akıbetinin farkında olacaklar.

Evet Haşr Meydanı’nın dehşetinden bazı yerlerde Peygamberler dahi korkuya kapılacaklar ama hep aynı şekilde devam etmeyecek. Farklı farklı sahneleri olacak. Çünkü aslında herkes kendi akıbetini tahmin edecektir.

Özellikle Peygamberler başta olmak üzere sıddıklar, şehitler şühedalar, ehl-i takva, akıbetlerinin iyi olacağını tahmin edecekler. Ama bazı sahneler vardır ki çok dehşetlidir, çok şiddetlidir. Peygamberlerin dahi bazıları özellikle daha henüz hesap mizan kurulmadan önce, “Nefsi, nefsi,” diyecek. Yani “Ben ne olacağım, benim halim ne olacak?” diye akıbetini o esnada merak edecek. Demek ki o dehşet, o korku insana Allah azze ve cellenin rahmetini bile unutturacak derecede olacak, neûzubillah.

O gün bazı yüzler aydınlık güleç ve sevinçlidirler. Bazı yüzlerde keder bulutu ve ümitsizlik karanlığı vardır. Ayeti kerimede buyurulur:

“Bazı yüzlerin aklandığı, bazı yüzlerin karardığı o günde yüzü kararanlara: ‘İnandıktan sonra nankörlük ettiniz; öyle mi? Nankörlük etmenize karşılık, artık tadın cezayı!’ denilir.” (Al-i İmran, 106)

Allah azze ve cellenin bize rahmetiyle muamele edeceğini ümit ediyoruz. Onun için inşaAllah bizim de yüzümüz o gün güleç, aydınlık ve sevinçli olur. Allah azze ve celle hepimizin yüzünü güldürsün, güleç kılsın, sevinçli, aydınlık kılsın.

Büyük İzdiham

O gün büyük bir izdiham olacak. Bunun yanında güneş insanoğluna “bir mil” yaklaşacak.

“Kıyamet gününde güneş insanlara bir mil mesafe kalıncaya dek yaklaştırılır.” (Müslim, Cennet, h: 2864)

Bir milden maksadın ne olduğunu Allah bilir. Ama her halükârda insanı yakacak derecede yaklaşacağı malumdur.

Güneş bu şekilde yaklaşmışken insanoğlu adeta bir ter gölüne girecek. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:

“Kıyamet gününde insanlar öylesine terleyecekler ki, onların teri yetmiş arşın derinliğine ulaşır. Ter onların ağızlarına âdeta gem vurur da ta kulaklarına kadar çıkar.” (Müslim, Cennet, 61)

Zahiri olarak yaşayacağı bu meşakkat ve sıkıntıların yanında bir de utanç olacak, mahcubiyet olacak, keder olacak… Özellikle günahkarların yüzünde, neûzubillah.

Böyle bir durumda Hz. Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellemin buyurduğu gibi mahkeme faslı başladığı zaman kötü insanların korku ve sıkıntılarından dolayı “Çıkardığı terler, onların kulak memelerine kadar çıkar,” buyuruyor. O terlerin pis kokusuyla onun içinde batacaklar. Yeri çamur edecek ve içine batacaklar.

Başka bir hadisi şerifte de:

“O günde insanlar dünyadaki amellerine göre ter içerisinde kalacaklardır. Kiminin ter yüksekliği topuklarına kadar, kiminin dizlerine kadar, kiminin ise ter -eliyle ağzını işaret ederek- ta ağızlarına gem vuracak kadar ulaşır.” (Tirmizi, Kıyamet, 6)

İnsanlar amelleri nispetinde tere gömülürler. Buraya iyi dikkat edelim, aynı yerdesiniz ama amelinize göre tere gömülüyorsunuz. Birisi belki hiç terlemeyecek, yüzü aydınlık olanlar, yüzü güleç olanlar yüzü sevinçli olanlar belki de hiçbir şekilde tere batmayacak, çamura batmayacak. Bazıları ise kulaklarına kadar batacaklar.

Allah Azze ve Celle her şeye kadirdir. Çamuru bir kişiye bataklık yapar, diğer kişiye kuru bir toprak gibi yapabilir. Ateşi bir kişiye yakıcı yapar, başka bir kişiye serinletici yapabilir.

Ateş cehennem ehli için günahkârlar için yakıcı iken zebaniler için hiçbir şekilde yakıcı değildir. Zebaniler içinde dolaşacaklar, azab verecekler. Onları azab edilecekleri yerlerine yerleştirirken kendilerine hiçbir şey olmayacak.

İbrahim aleyhisselam, ateşe atıldığı zaman Allah azze ve celle ateşe emretti, dedi ki:

“Ey ateş! İbrahim’e (ala nebiyyine aleyhisselatü vesselam) ona serin ve selametli ol ona karşı.”

Ateş yakma özelliğini kaybetti. Orası bir bahçe oldu İbrahim aleyhisselam için.

Şimdi bu dünyaya bakalım. Burada hepimiz aynı yerde oturduğumuzu düşünelim. Bir odadayız, fakat bazımız çok sıhhatli, bazımızı ise sıtma tutmuş. Aynı derece sıcaklıkta bir yerdeyiz. Birisi terden perişan vaziyette öbürü ise “Üzerime battaniye örtün,” diyor. Öyle değil mi? Bunlar bizim için birer örnektir.

Bu dünyada manevi olarak hasta olanlar, aynı yerde olmalarına rağmen o kadar terleyecekler ki çamurun içine batacak. Bazısı ameline göre, manevi hastalığına göre ya topuğuna kadar, dizine kadar, bazıları da kulak memesine kadar, o çamurun içine batacak, neuzubillah.

Zaman Kişiye Göre Değişir

Hasan-ı Basrî kuddise sirruhu buyuruyor:

“Düşünebiliyor musunuz insanlar 50 bin sene süren o günde hep ayakta kalırlar.”

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki:

“Altınla gümüşün haklarını vermeyen hiçbir altın ve gümüş sahibi yoktur ki, kıyamet gününde bunlar ateşten levhalar haline getirilip de cehennem ateşinde kızdırılarak onlarla sahibinin yanları, alnı ve sırtı dağlanmasın… Bu levhalar soğudukça miktarı 50.000 sene olan bir günde kullar arasında verilecek hüküm bitinceye kadar sahibine azâb için tekrar (kızdırılarak) iade olunacaklardır. Nihayet kendisine ya cennete yahut cehenneme doğru giden yol gösterilecektir.” (Müslim, zekât, 24)

O gün elli bin senedir ama mümin kullar için bir gün kadar da sürebileceği bildirilmiştir:

“İnsanların Rabbülâlemin’in divanında duracakları gün, elli bin senelik bir zaman diliminin yarım gününü oluşturur. Ancak mümin kimseler için, güneşin zeval vaktinden battığı zaman arası bir miktar kadar kolay olur.”(bk. İbn Hacer, 11/394).

Zaman kişiden kişiye değişir. Mesela ağrı, ıstırap çeken bir hasta için geceden sabaha kadar geçen süre bir ay gibi gelir. Sıhhatli birisi ise uyandığı zaman belki “Uykumu bile daha alamadım,” der. Hasta için gece bitmek bilmez, her bir dakika bir saat gibi gelir. Sıhhatli biri için 7-8 saat geçmiştir ama bir saat gibi gelir.

Düşünün ki birisi idam mahkumudur. Onun için bir sene bir dakika gibidir. Onun için o bir gün bir hiçtir. Son günü bir zamansız gibidir. İşte öbür dünyada da böyledir. Herkes yine ameline göre o zamanı hissedecektir.

“İşte günahkâr ve gafil insanlar elli sene süren o günde ayakta kalırlar, hiçbir şey yemezler, hiçbir şey içmezler. Sıcaktan boyun telleri kopar. Susuzluktan ciğerleri yanar. Açlıktan mideleri parçalanır.” böyle bir gün..

Böyle bir günün var olduğunu bilen bir insan, düşünmeli ki; “Allah azze ve celle bu dünyada bütün delilleriyle, örnekleriyle o günün hak olduğunu bize ispat ediyor. Allah azze ve celle bu dünyayı bize emanet etti. Bu davayı bize emanet etti. Böyle geçici bir hayatta ufak bir lezzet için o sonsuz hayattaki bütün o saadeti feda etmeye değer mi? Oradaki o meşakkatleri kabullenmeye değer mi? O eziyeti, o azabı çekmeye değer mi?

Burada bir küçük bir lezzet için, ufak bir gaflet için, insanın kendini cehenneme atmasına değer mi? Akıl işi değil bu, neûzubillah. Hadis-i şerifte:

“Akıllı kişi odur ki, nefsinin hevasına uymayıp nefsini ayaklarının altına alan, öbür dünyası için çalışandır. Akıllı odur.”

Allah-u Zülcelâl hepimize öbür dünyada, o itaat yurdu olan cennete girmeye vesile olacak amelleri nasip etsin. Hepimize Kendi Cemal’ini görme şerefini nasip eylesin. Hepimizi sırat-ı müstakimden ayırmasın.

Bize bu dünyada hayır için toplanmamızı nasip ettiği gibi, Allah için, kendi rızası için bizi bir araya getirdiği gibi öbür dünyada da cennette yine hepimizi bizi bir araya getirsin. Bizi cemaliyle müşerref kılsın.

Ve sallallahu ala seyyidina Muhammed’in Nebiyyil Ümmiyyi ve ala alihi ve sahbihi ve sellem.

REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ