TEFEKKÜR UFKU / Gazze Zulmünün Temelleri ve Uyanış

TEFEKKÜR UFKU
Gazze Zulmünün Temelleri ve Uyanış
Dr. Cengiz Karagöz
Gazze’nin yakın tarihte zulme uğraması sadece son yıllarda beliren sorunlardan değil Müslüman dünyanın yaklaşık iki asırdır yaşadığı medeniyet krizi ve kendi özüne yabancılaşma acizliğinden kaynaklıdır. Osmanlı Devleti’nin son asrında girmiş olduğu batılılaşma hareketi ve akabinde Cumhuriyet döneminde yapılan radikal değişimler İslam dünyasının bugünkü problemlerinin temelini atmıştır. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra eski Osmanlı toprakları birer kabile devletine dönüştürülerek başlarına kuklalar dikilmiştir ve Müslüman ülkelerin birbirleri ile bağları koparılmıştır.
İslam dünyasının günümüzdeki parçalanmış dokusunun temelinde yatan sorunlardan birisi ırkçılığa vurgu yapan milliyetçilik akımlarıdır. Batı dünyasının maddi ve teknolojik kalkınmasının ardında ırkçılık hareketi yatmaktadır. Beyaz ırkın diğer ırklara üstün olduğuna inanılması Batı’nın diğer ülkeleri sömürmesi için motivasyon sağlamıştır. Bu motivasyon Batılı devletleri sömürgeciliğe iterken ve kendi halklarının desteğini alma konusunda menfaat sağlarken, İslam toplumları için ümmet şuurunun yitirilmesine neden oldu. Irkçılık hastalığına yakalanan Müslümanlar farklı ırklardan kardeşlerinin acılarına ortak olmak yerine boş vermişlik hissine kapıldılar. Türk, Kürt, Arap, Afrikalı vb. ayrımcılık düşünceleri ümmet arasına fitne tohumları ekti.
Müslümanların diğer bir sorunu da Batı’daki toplumların modern seküler değerlerinin peşinden körü körüne gitmesidir ve dini ölçülerini yitirmiş olmasıdır. İlericilik-gericilik söylemini benimseyen Müslümanlar gelenek ve yenilik arasındaki ilişkiyi dengeli kuramadılar. Teknolojik ilerleme adı altında Batı’nın neredeyse her şeyini taklit etmeye başladılar. Teknoloji ve bilimde ilerlemenin tek yolunun kendi geçmişlerinden kopmak ve tamamen yenilikçi hareket etmek olduğunu düşündüler. Kendi şahsiyetlerini yitirdiler ve aşağılık kompleksine kapıldılar. Halbuki Batılı toplumlardaki yenilikçi hareketlerin bile geleneklerinden ilham alınarak ortaya çıktığını göremediler. Tamamen modern düşünceye yönelmek problemleri çözmedi. Kendi ölçülerini şaşırdıkları için ne zaman geçmişten ilham alacaklarını bilemediler. Kendi gelenekleri ve Batılı modern düşünce arasında kalarak gelgitler yaşamaya başladılar.
Tarih şuurunun yitirilmesi de bugünkü krizin önemli yapı taşlarından birisidir. Kendi tarihlerini oryantalist tarihçilerden ve yalanlarla işlenmiş kaynaklardan öğrenmeye kalktılar. Ülkemizde Cumhuriyet döneminde yazılan ve anlatılan tarih genellikle Osmanlı Devleti’ni kötülemeye yöneliktir. Sadece Osmanlı tarihi yanlış öğretilmedi Araplar kötülenerek diğer Müslüman ülkelerle aramıza engeller koyuldu. Osmanlı medeniyetinin inceliğini, sanatını ve kültürünü aktarmak yerine sadece savaşlar ve taht kavgaları anlatıldı. Yani tarihin sadece bir yüzü yansıtıldı. Osmanlı Devleti’nin geri kaldığı yalanlarıyla beyni yıkanan nesiller atalarının medeniyetini merak etmediler çünkü bunca kötülenen bir medeniyetin merak edilecek ve ders çıkarılacak bir tarafı kalmamıştı. Osmanlı dönemi aynı zamanda diğer Müslüman ülkelerde de kötülendi ve adeta Arap dünyasını sömüren bir güç olarak okutuldu. Asıl düşmanın Osmanlı olduğuna inanan bu toplumlar kendi içlerine kapanarak felaha ereceklerini zannettiler. Bunun sonunda emperyalist ülkelerin oyuncağı olduklarını fark ettiklerinde iş işten geçmişti.
Bütün bu kötü tecrübelere rağmen Aksa Tufanı ile umutlarımız tekrar yeşerdi. Dünyadaki bu zulüm düzeni ebedi kalmayacak elbette. Bahsettiğimiz sorunlar son yıllarda adım adım aşılmaya başlandı. Gazze’ye yapılan saldırılar ve katliamlar Müslüman camiayı tekrar birleştirecek gibi duruyor. Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra bir türlü huzur bulmayan İslam dünyası artık yeni bir düzen kurularak hilafet makamını ve cihadı dillendirmeye başladı. Dünyadaki sistemlerin yıkılışı ve yeni sistemlerin kuruluşu sancısız olmuyor. Zulmün zirveye ulaşması demek adaletin tekrar tesis edileceğine işarettir.