Sure-i Hümeze’nin kısa tefsiri

  • 05 Ağustos 2017
  • 1.257 kez görüntülendi.
Sure-i Hümeze’nin kısa tefsiri
REKLAM ALANI

Hümeze sure-i şerifi’nin Mekkî surelerdendir. Yani Mekke-i Mükerreme’de indirilmişti. İniş sebebi olarak, genellikle Ahnes bin Şerik kabul edilse de Ümeyye bin Halef gibi müşriklerin azılıları için nazil olduğuna dair rivayetler de mevcuttur.

 

Esas itibariyle, Hümeze sure-i şerifi, Mekke’deki müşriklerin genel karakteristik yapısını bizlere sergilemektedir. Bu yapı, temel olarak güçlünün ve zenginin haksız dahi olsa haklı çıkarıldığı, güçsüzün ise haklı olduğu durumlar da bile herhangi bir değerinin olmadığı bir toplumdur. Surenin ayetlerini incelerken bu noktaya özellikle değineceğiz. Şimdi, tek tek ayetlerin önce meallerine, sonra da kısa tefsirlerine yer verelim:

REKLAM ALANI

 

‘Arkadan çekiştiren, gözü ile kaşı ile eğlenen her bir kimsenin vay hâline!..’ (Humeze, 1)

 

‘Veyl’ lâfzı; ‘horluk, zelîllik ve azap’ demektir. Kınama ve yerme için kullanılmaktadır. “Hümeze” de onun-bunun kusurlarını ardınca söyleyen, haysiyetini kırmak isteyen kimse’ demektir. “Lümeze” ise ayıp arayan, kınama ve kötülemede bulunan ve göz ile kaş ile alaycı işaretler yapan kimsedir.

 

Bu ayet-i celilede, toplumsal yaralara sebep olan bir insan prototipi çizilmektedir. Mesajı çağlar üstü olan, her dönem ve her sınıftan insanın, her türlü yarasına merhem olan Kur’an, bu ayeti ile çizdiği prototipin akıbetini beyan etmiştir. Bu insan karakterini biraz daha tanıyalım.

 

Ayete konu olan insan tipinin en önemli özelliklerinden birisi gıybettir. Gıybet, hadisteki tanımıyla, mümin kardeşinin hoşuna gitmeyecek bir şeyi, onun gıyabında, yani arkasından söylemektir. Gıybet etmek, Kuran’ın ifadesi ile ‘ölü kardeşinin etini yemeye’ benzetilmiştir. Zulümden şikayet etmek, ‘emri bil maruf’ maksadıyla söylenen sözler, fetva istemek ve bir mümini kötülükten korumak gibi zaruri haller haricinde, gıybet kesinlikle yasaklanmıştır.

 

Bu prototipimizin ikinci özelliği ise insanların ayıp ve kusurlarını araştırmaktır. Allah-u Telala’nın isimlerinden birisi Settar’dır. ‘Günahları örten, açığa çıkarmayan’ manasına gelmektedir. Dikkat edilirse, Kuran-ı Kerim’de de geçmiş kavimlerden bahsedilirken, açık bir sapıklık içinde olanlar hariç, Rabbimiz bir çok kavmin isimlerini zikretmemiştir.

 

Bir vakıa olarak tespit etmeliyiz ki bugün toplumumuz da ayıp ve kusur araştırma hali gibi günahlar son derece yaygındır.

 

Prototipin üçüncü özelliği ise insanların arkasından yüzünü buruşturarak, eğip bükerek bir insanı alaya almakta, diğer insanları yaptığı maskaralıklara güldürmektedir. Bu maskaralığa konu olan şahsın haysiyet ve onurunun zedelendiği hiç göz önüne getirilmemektedir.

 

Dikkat buyrulursa, Hazret-i Kuran, çok ciddi bir toplumsal yaradan bahsetmektedir. Çünkü gıybet ve ayıp araştırma, bir başka hastalığı da gündeme getirmektedir: ‘laf taşıma’. Anadolu’daki deyimiyle koğuculuk, maalesef toplumumuzu ve hayatımızı içten içe kemirmeye devam ediyor. Nice dostların arası, bu hastalıklı şahıslar tarafından bozulmakta, nice yuvalar ve aile saadetleri harap olmakta, nice dini hizmetler akim kalmaktadır.

 

‘Öyle kimse ki: Bir malı toplamış ve onu tekrar tekrar saymaktadır. Sanır ki, malı onu, daima yaşatacaktır.’ (Humeze 2)

 

Servet, insanların ayaklarını kaydıran en önemli imtihan vesilelerinden birisidir. Karun gibi pek çok insan, malına güvenerek helak olmuştur. Mekke müşriklerinin Efendimize (sav) iman etmemelerinin en büyük sebebi de mallarına güvenmeleridir. Halbuki dünya malının geçici olduğu hiç akıldan çıkarılmamalıdır.

 

Prototipimizdeki insan, cimrilik ederek mal biriktirmiştir. Mali rahatlığın getirdiği inanılmaz bir güven duygusuyla insanları aşağılamakta ve malı ile böbürlenmektedir. Halbuki müminin en büyük hususiyetlerinden birisi de Allah’ın verdiği nimetlere şükretmek ve o nimetlerden infak etmektir. Ayetin kınadığı insan tipi ise infak etmek yerine malını sık sık sayıp durmaktadır.

 

‘Yok yok, öyle değil, elbette ki o, Hutame’ye atılacaktır.’ (Humeze, 4 )

 

Malına güvenerek ebedi yaşayacağını zanneden şahıs iyi bilsin ki akıbeti ölümdür. Malı onu ölümden kurtaramayacağı gibi ebedi alemde de malından fayda göremeyecektir. Gafletinin akıbeti ise Hutame’ye atılmak olacaktır.

 

‘Hutame’nin ne olduğunu sana ne -şey- bildirdi?’ (Humeze, 5)

 

Hutame’nin ne olduğunu insan oğlunun bilmesi mümkün değildir. Ancak Allah’ın bildirmesi ile bilenebilir. İnsan hayattayken tam anlamıyla takdir edemez. Çünkü insan nefsi hiç ölmemeyi ister. Öldükten sonra ise azabı aklına getirmez. Halbuki akıl sahipleri Kuran okurken tefekkür ettiklerinden, ayetlerden ibret alırlar.

 

‘Allah’ın tutuşturulmuş bir ateşidir.’ (Humeze, 6)

 

Mevla Teala işte müminlere haber veriyor. Hutame, Allah’ın tutuşturulmuş bir ateşidir. Allah’ın kudretiyle yaratılmıştır ve hiç sönmeyecek bir ateştir. Bu mübarek surenin ilk üç ayetinde, Allah-u Reala’nın çizdiği prototipe giren insanlara muazzam ve şiddetli bir azabın yapılacağı Cehennem’den bir yerdir.

 

‘Öyle ki, yüreklerin üzerine yükselecektir.’ (Humeze, 7)

 

Hutame’nin ateşi öyle şiddetlidir kalplerine tesir edecek, kalplerini tabiri caizse dağlayacak ve azaba müstahak olanları kahredecektir. Kalp, insan organındaki en hassas organdır. Efendimiz (sav)in beyanına göre, kalp düzgün ve doğru olursa, tüm vücut da doğru yolda olmaktadır. Eğer kalp bozuksa, insan da kötü yolda olmaktadır.

 

İnsanı böylesine derinden etkileyen kalbin, tutuşturulmuş ateşten azaba müstahak olduğunu düşünelim. Böyle bir azapla karşılaşan o kalplerin sahipleri, nasıl bir cezaya duçar olacaklardır? İdrak etmek mümkün değil!.. Ne büyük bir azap, ne çetin bir süreç, ne kötü bir akıbet… Allah bizleri muhafaza eylesin. (Amin)

 

‘Şüphe yok ki; bu (ateş), onların üzerlerine kapatılmıştır. Uzatılmış sütunlarda (bağlı bulunacaklardır).’ (Humeze 8- 9)

 

Hutame’nin ateşi, azaba müstehak olanları kuşatma altına almış, tüm bedenlerini kapsamıştır. Artık onların kendilerini bu azaptan kurtarmaları mümkün değildir. Ne güçleri, ne de dünyadayken böbürlenmelerine, insanları hafife almalarına sebep olan malları onları kurtaramayacaktır. Kaçmaya da kalkışamayacaklardır. Çünkü ateşten direklere bağlanmış vaziyette olacaklardır.

 

Tahayyül edebiliyor musunuz ? Her yer ateş!.. Kapısından duvarlarına, tavanından tabanına, her yer ateş…

 

Şiddeti, harareti nedir bilmediğimiz bir ateş. Bu ateşe, üç beş gün sürecek bir dünya hayatının neticesi olarak müstahak oluyorsunuz . Ne için?

 

Gıybet ve koğuculuk, insanların arkasından kaş göz işareti yaparak onları alaya almanın karşılığı olarak böyle bir azap…

 

Kalbi (gönlü) helak edecek, kahredecek bir azap…

Değer mi?…

 

REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 1 YORUM
  1. rukiye dedi ki:

    Allah razı olsun

BİR YORUM YAZ