Sermayemiz Takvamız Olsun

  • 05 Nisan 2018
  • 1.115 kez görüntülendi.
Sermayemiz Takvamız Olsun
REKLAM ALANI

Kalp temizliği sadakattendir

 

Kalp temizliğinin, dinimiz İslâm’da çok büyük bir yeri vardır. Zaten kalp temiz olmadığı zaman, niyet ve ihlâs da gerçekleşmez. Onun için insanın kalbindeki bütün kötü sıfatları çıkarıp, yerine güzel vasıfları yerleştirmesi lâzımdır.

REKLAM ALANI

 

Anlatıldığına göre, bir zat bir Evliya’dan nasihat istemiş, o Evliya şöyle demiştir, “Allahu Teâlâ senin kalbine baktığında, onda razı olmadığı bir şey görmesin.”

 

İnsanın kalbi temiz olduğu zaman, bütün vücut kötülüklerden muhafaza olur. Nitekim hikmet ehli bir zat şöyle demiştir, “Ben kalbimi on gece şeytandan, hataralardan (lüzumsuz düşünce, hatıra) korudum. Kalbim de beni yirmi sene bunlardan korudu.”

 

Onun için kalp temizliğine çok dikkat etmek lâzımdır. İnsanın çaresi, kalbini Allahu Zülcelal’e sadık yapmasıdır. Çünkü kalp Allahu Zülcelal’in nazargahıdır. Kalbi Allahu Zülcelal’e bağlamak gerekir. Bizlere, Allahu Zülcelal’i unutturacak her şeyi kalbimizden çıkarmamız elzemdir.

 

Kalbimizi Allah’a teslim edelim

 

Sehl bin Abdullah rahmetullahi aleyhi şöyle demiştir: “Kim kalbini Allah’a teslim ederse Allah da onun âzâlarına sahip çıkar.”

 

İnsan, kalbini Allahu Zülcelal’e teslim ederse O da o kimsenin gözlerine, ayaklarına, diline hülâsa bütün âzâlarına sahip çıkar. Allahu Zülcelal’in yaratmış olduğu bir et parçası olan kalbimizi O’na teslim etmemek, çok garip bir şeydir. Kalbi Allahu Zülcelal’e teslim edip: “Ya Rabbi! Bu kalbi sen yarattın. Onu sana teslim ediyorum. Dilediğin gibi yap!” diyerek, Allahu Zülcelal’e teslim etmek lâzımdır.

 

Böyle olunca, Allahu Zülcelal’in muhabbeti kalbimize girer ve bütün âzâlarımız da O’nun istediği şekilde olur inşaallah.

 

Kalp temizliğine çok önem vermek gerekir. Nasıl ki bir bahçıvan, bahçesindeki zararlı otları temizleyip bahçesine su veriyorsa bizler de kalbimizdeki dünya hırsı, riya, kin, hased gibi bütün kötü sıfatlardan temizleyip onu muhabbet, zikir gibi güzel sıfatlarla beslememiz lâzımdır.

 

İbadet ne için yapılmalı?

İnsan her hangi bir hayır yaptığı zaman, onu Allah için yapması gerekir. İnsan her yaptığını Allahu Zülcelal’in rızasına çevirebilir. İnsan, sabah işe gitmek için evinden çıkarken: “Ya Rabbi! Aile efradımın nafakasını üzerime vacip ettin. Bir misafir geldiğinde ona ikram etmek için ve sadaka vermek için işime gidiyorum.” dediği zaman, insanın bu işi de ibadet sayılır.

 

Elimizden geldiği kadar, Allahu Zülcelal’in üzerimize farz kıldığı şeylere çok dikkat etmeliyiz. Davud aleyhisselama indirilen Zebur’da şöyle yazılı olduğu rivayet edilmiştir: “Allah’ın halis kulları, O’ndan bir şey bekleyerek değil, Rabb olduğu için O’na kulluk edenlerdir. Allah, cennet ve cehennemi yaratmasaydı bile, O’na karşı aynı şekilde kulluk ederlerdi.”

 

Allah’ın nimetleri karşılığında ibadet yapmak, yine de iyidir, ama hakikate bakılırsa ibadet tek onun Zât’ı için yapılmalıdır. Biz, Allahu Zülcelal’i tanımadığımız için ya cennet nimeti için ya da cehennem korkusundan ibadet yapıyoruz. Eğer tamamen, hakkıyla Allah’ın azametini, O’nun bizim üzerimizdeki nimetlerini, iyiliğini bilseydik, sadece O’nun rızası için daima ibadet edecektik.

 

Allahu Zülcelâl kulunun, tek kendi Zât’ı için, kendi aşkı ve muhabbeti için ibadet etmesini, cennet ve cehennem için ibadet etmesinden daha makbul tutmuş ve onu daha çok sevmiştir.

 

İnsan ibadeti, cenneti istediğinden yâda cehennem korkusundan değil, sırf Allah rızası için yapmalıdır. İnsan ibadeti sırf Allahu Zülcelal’in rızası ve Zât’ı için yaptığı zaman, ona, Allahu Zülcelal’in azamet ve büyüklüğüne göre sevap, feyiz, rahmet ve nisbet gelecektir. Ama ibadeti kendi nefsi için; cennete girmek, cehennemden kurtulmak için yaparsa ibadetten kendi nefsi (cürmü) kadar lezzet duyar, sevap kazanır. Ancak kendini kurtarır.

 

İbadet ederken, Allah rızasından başka cennet umudu, cehennem korkusu gibi şeyler aklımıza geldiği zaman, hemen “İlahi ente maksudi ve ridake matlubi” (Ya Rabbi! Maksadım sensin, senin rızanı istiyorum. dememiz ve kendimizi Allahu Zülcelal’in razı olacağı şekilde düzeltmeye çalışmamız lâzımdır.

 

Allah rızası ibadete bağlıdır

 

Allahu Zülcelâl, ibadeti rızasına sebep kılmıştır. Kendi kendimize düşünürsek, secdeye gittiğimiz zaman, Allah secdeyi sevdiği için secdeden kalkmamaya dair bir istek bulunması lâzımdır. Secdeye gittiğimiz, namaz kıldığımız zaman, nefsimiz, “Bize acele et, namazı çabuk kıl!” der.

 

O zaman nefsimizi şöyle azarlamalıyız: “Ey nefsim! Sen ne kadar adisin. Bu secdeyle, sen de benimle beraber cennete gireceksin, Allah’ın rızasına müstahak olacaksın, öyleyse niçin yapmak istemiyorsun?”

 

Rükûya gittiğimiz, zikir yaptığımız, Allah için konuştuğumuz zaman, nefsimizi böyle azarlamalıyız ve daima Allah’ın razı olacağı sebeplere el atmamız ve Allah’ın gazabını taşıyan günahlardan da kaçınmamız lâzımdır.

 

İslam’ın kıymetini bilmek
ve ibadet sanatı

Allahu Zülcelâl, bizlere İslâm dini ve imanı verdiği için bunların ne kadar mükemmel bir nimet olduğunu idrak etmeliyiz ve o şuurda olmalıyız. Allahu Zülcelâl, insana dünyada ömür, sıhhat ve afiyet vermiştir. Bu sıhhat ve kuvvetle, tabi ki insan, bir şeylerle meşgul olmalıdır. İşte en büyük meşguliyet, ibadettir.

 

İbadet bir sanattır. Her sanatın bir kârı vardır. Bu sanatın atölyesi, daima Allahu Zülcelâl ile meşgul olmaktır. Bir kimse yalnız kaldığı zaman, kendisi ile Allahu Zülcelâl arasındaki durumu gözetmesi lâzımdır.

 

Bu sanatın sermayesi de Allah’a karşı takvalı olmaktır. Takva ise Allah’dan korkmak, O’nun emir ve nehiylerini yerine getirmektir. İnsan, sermayesi olmadığı zaman hiç bir ticaret yapamaz.

 

Demek ki kişinin sermayesi, Allahu Zülcelal’e karşı takvalı olmasıdır. İnsanın, o zaman elde edeceği kâr da Allahu Zülcelal’in rızası ve cennettir. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin bizlere tebliği, bu şekildedir.

 

İbadet, adet
haline gelmemeli

Şunu iyi bilmemiz lazımdır ki yaptığımız ibadet, âdet halini almamalıdır. İnsan, ibadet yaptığı zaman, o ibadetin sahibine bir semere, bir nur getirmesi lazımdır.

 

İbadet, kendi sahibine bir menfaat vermezse onun kalbine, ruhuna bir nur getirmezse bu tam bir ibadet sayılmaz. İbadetin sahibine menfaat vermesi için kişinin, maneviyatını düzeltmeye ve günahlardan muhafaza olmaya ihtiyacı vardır. Bunları yaparak, ibadeti kendisine kolaylaştırmalı ve tatlılıkla ibadet edebilmelidir.

 

Aksi takdirde yapılan ibadet sahibine menfaat vermezse kişi manevi yönden noksan olur. Mesela; insan namaza girdiği zaman, Allah’ın huzurunda olduğunu bilmelidir. Rükûya gittiği zaman, “Allahu Zülcelal’in kudret ve azameti karşısında eğiliyor, acizliğimi gösteriyorum” diye, bilmelidir. Secdeye gittiği zaman, en az üç sefer, “Subhane rabbiyel a’la” demelidir. Fakat acele acele, huzursuz, gafletle derse o secdeden, maneviyat bakımından bir istifadesi olmaz. Onun için elimizden geldiği kadar, ibadetimizi huzurlu bir şekilde eda etmek için gayret göstermeliyiz.

 

Evliyadan bir zat şöyle demiştir, “Keşke insanlar benim vücudumu kerpetenle parça parça etseler de (buna razıyım) tek, Allah’a ibadet etsinler, günah işlemesinler.”

 

O, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin ümmetinden bir evliyaydı. Ya Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, yaptığımız günahlardan dolayı bize ne kadar acıyor, bir bilsek! Onun için elimizde fırsatlar varken, bunları değerlendirelim.

 

Allahu Zülcelâl başka bir ayet-i kerimede de şöyle buyurmuştur: “Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte bu mükâfat, Rabbine saygı gösterene mahsustur.” (Beyyine; 8)

 

Demek ki insan için ahiretin durumu, bu dünyadaki tutumuna göre olacaktır. Dünyada Allah’tan korkanlar, ahirette Allah’tan razı olacaklar, Allah da onlardan razı olacaktır.

 

Niyetimiz Allah için olsun

Allahu Zülcelâl bizi öyle iyi biliyor ki, bunu çok iyi anlamalıyız; sabahtan akşama kadar kalbimize yüz bin tane niyet de gelse Allahu Zülcelâl, bu niyetlerin hepsini ince ince bilir. Onun için kendimizi Allahu Zülcelal’e karşı biraz bile olsa samimî yapmamız lâzımdır.

 

İnsanın daima Allahu Zülcelal’e karşı olan kulluk vazifesini yerine getirmesi ve bunu çok önemsemesi lâzımdır. Bir dilenci, bir zenginin kapısına gittiği zaman, nasıl ondan bir şey alabilmek için kendisini onun karşısında acınacak duruma sokuyorsa biz de böyle yapmalı; Rabbimize münacaatta bulunarak, yalvararak, kulluğumuzu itiraf ederek ve kalbimizi samimi yaparak Rabbimizden istemeliyiz. Biz böyle yaparsak bilelim ki Allahu Zülcelal CevvadulKerimdir, çok cömerttir. Çok umutlu olalım; bize istediğimizi verecektir.

 

Allahu Zülcelâl hepimize kendi fazlı, ihsanı ve keremi ile muhabbetini versin ve razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin… (Âmin)

REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 1 YORUM
  1. murat dedi ki:

    Allah razı olsun.Birde Abdülkadir Geylani hazretlerinin “Ahiret sermayen olsun. Dünyayı ticaret yeri say.Sakın dünyayı sermaye, ahireti ticaret saymayasın. sözünü daha detaylı açıklayan olsa.

BİR YORUM YAZ