OSMANLI CİHAN DEVLETİNİN PİRİ ŞEYH EDEBALİ HAZRETLERİ
Şeyh Edebali Hazretleri, Osmanlı Devleti’nin manevi mimarıdır. Diğer beyliklerde bir Şeyh Edebali Hazretleri gibi yol gösteren, rehberlik eden kamil bir mürşid bulunmadığı için kaoslar yaşanıp, yıkılmalar olurken Osmanlı Beyliği, kısa zamanda devlete, devletten de bir cihan imparatorluğuna ulaşmıştır. Yedi düvelde adaletle hükmetmiş, İslam’ın bayraktarlığını yapmıştır.
Şeyh Edebali Hazretleri rivayetlere göre 1206 ile 1208 yılları arasında Kırşehir ili Mucur ilçesi sınırları içerisindeki inaç köyünde doğdu. Hanefi mezhebi fakih ve hukukçusu Necmeddin ez-Zahidi rahmetullahi aleyhten ilim tahsil ettikten sonra Dımaşke yani Şam’a giderek Sadreddin Süleyman b.Ebül-iz ve Cemalettin el-Hasiri gibi dönemin tanınmış alimlerinden de istifade etti.
Şam’dan ülkesine dönünce tasavvufa yöneldi. Eskişehir yakınlarında o zamanki adıyla İtburnu denilen köyde yaşar, yaptırmış olduğu zaviyede öğrenci yetiştirir ve halkı aydınlatırdı. Aşıkpaşazade zaviyesinin hiç boş kalmadığını, Edebali’ nin gelip geçen fukaranın her türlü ihtiyacını gidermeye çalıştığını, hatta bu maksatla koyun sürüsü bulundurduğunu kaydederler.
Tefsir, hadis ve özellikle İslam hukukunda uzmanlaşan Şeyh Edebali, Mevlânâ Celaleddin-i Rumi ve Hacı Bektaş-ı Veli gibi, zamanının büyüklerinin sohbetinde bulunmuştur. Kendisi Ahi teşkilatı reislerinden, ahi şeyhlerindendir.
Osman Gazi’ye nasihati
Şeyh Edebali Hazretleri’nin Osman Gazî’yi ve onun şahsında gelecek olan devlet adamlarına yön verecek tavsiyelerinden bir kısmı şöyledir:
“Ey Oğul!
Beysin, bundan sonra öfke bize; uysallık sana…
Güceniklik bize; gönül alma sana…
Suçlamak bize; katlanmak sana…
Acizlik yanılgı bize; hoş görmek sana…
Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana…
Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana…
Ey Oğul!
Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana…”
Ey Oğul!
Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı.. Allah (Celle Celaluhu) yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hakk yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin.
Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’d edilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.
En büyük zafer insanın
nefsini tanımasıdır
Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir.
Milletin kendi irfanı içinde yasasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.
En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir.
Ülke, idare edenin, oğullan ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştürdüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar, yaşatamadılar..”
Hareket olmazsa fitne olur!
İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkamaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar, laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir…
Akacak kan boş yere akmamalı. Ona yol ve yön lazım.. Zîra kan, toprak sulamak için akmaz. Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur.
‘Durmaya dinlenmeye hakkımız yok!’
Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı… Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli…
Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat, bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz.
Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az…
Davanın esası sevgi olsun!
Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekin zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da… Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin.
Sevgi da’vanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez.
Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman, geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın…