Oruç İnsanı Yeniler
Tokluk belası ve sağlık
Kur’an-ı Kerim, İslamiyet’ten önceki şeraitlerde de orucun farz kılındığını bildirir. Hz. Peygamber pek açık ifadelerle az yemeyi tavsiye etmekte ve: “Âdemoğlunun doldurduğu en zararlı kap karnıdır. Âdemoğluna belini doğrultacak kadar lokma kifayet eder. Eğer Âdemoğluna nefsi galebe çalar da fazla yemek zorunda kalırsa, bu durumda karnını üçe ayırsın; biri yemek, biri su, biri de rahat nefes için olsun…” buyurmaktadır.
Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin biri sabah, biri de akşam olmak üzere günde iki sefer yediği, yemek yiyince de iyice doymadan sofrayı terk ettiği rivayetlerde belirtilmiştir. Abdullah İbn-i Ömer, Ashabın doyuncaya kadar hurma bile yemediklerini söyler. Hz. Aişe, Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin vefatından sonra, ümmette zuhur eden ilk ‘bela’nın tokluk olduğunu söylemiştir.
İslam âlimleri Sünnette gelen bu tavsiyelerden mülhem olarak, ittifakla, çok yemenin zararlarına dikkat çekerler. Mesela İbn-i Sina, “Bütün hastalıklar yenilen ve içilen şeylerden ileri gelir” der. İmam-ı Gazali, “İnsanoğlunu felakete atan şeylerin en büyüğü batın (karın) şehvetidir. Hz. Âdem ve Havva da bu sebeple cennetten çıktı… Karın, dertlerin ve afetlerin neşv ü nema bulduğu (bitip büyüdüğü) yerdir” der. Âlimlerimiz, Kur’an-ı Kerim’de geçen: “… Yiyin, için, fakat israf etmeyin” (A’râf; 31) ayetini kastederek: “Cenab-ı Hak tıbbı yarım ayette hülasa etmiştir” demişlerdir.
İmam-ı Gazali, İbn-i Sina gibi İslam âlimlerinin beslenme hususunda iki prensipte ısrar ettikleri görülür:
- Hakiki açlık hissedilmeden, yani iyice acıkmadan yemek yememek.
2. Hakiki iştah mevcut iken, iyice doymadan sofrayı terk etmek.
İki yemek arasında yemek yememek gerektiğini de ayrıca kaydedelim.
Bağışıklık için çok yemek yanlış
Hastalıklara karşı dayanmak için çok yemek gerektiği fikri yanlıştır. Bu fikir, gıda sanayinin ortaya çıkmasıyla, sanayiciler tarafından ürettikleri mallara fazla sürüm sağlamak için kasten ortaya atılmış, yapılan propaganda ve reklamlarla iyice zihinlere kazınmıştır. Son derece zararlı bir peşin hükümdür. Sıhhat için yemek gerektiği fikrinin yanlışlığını göstermek bakımından, günler ve hatta haftalarca aç kalan insanlarda, kalp ve beyin gibi vücudun kıymetli organlarının ağırlıklarında hiçbir kayıp bulunmadığı belirtilir.
İbn-i Haldun çok yemeye alışan kimselerin kıtlığa maruz kaldıkları zaman, az yemeye alışanlara nazaran çok fazla zayiat verdiklerini kaydettikten sonra: “Onları öldüren, karşılaştıkları açlık değil, daha önce alışmış oldukları tokluktur” der.
Oruçla bıçaksız ameliyat gerçekleşiyor
İfade edildiğine göre vücut, acıktığı zaman, bünyede birikmiş olan zararlı maddeleri tüketerek temizlemek suretiyle, birçok hastalığın amillerini bertaraf etmektedir. Bu sebeple Dr. Bertholet oruç için: “Bıçaksız ameliyat” tabirini kullanmaktadır. İlk günlerde oruçluda görülen ağız kokusu, sözünü ettiğimiz zararlı maddelerin temizlenme ve tasfiye edilmesi sonucu vukua gelmektedir. Tedavi alameti olan bu koku için Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, “Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha hoştur” der.
Dini emirlerde birinci hedef Allah rızası olduğu için bütün amellerin manevi yönü, Allah’a bakan ciheti gösterilerek teşvik edilmektedir. Bunların dünyevi faydaları, ferdi ve içtimai maslahatları da sağladığını hepimiz biliriz. Oruç için de durum böyledir. Naslarda (kitap ve sünnette) sıhhi yönü hususunda ısrar edilmemiş bulunması, yokluğuna delil teşkil etmez. Oruca olan teşvike verilen ehemmiyette her yönü dâhildir.
Orucun diğer ibadetler arasında mümtaz bir yer tuttuğunu şu hadis-i kutsiden öğrenmekteyiz: Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: “Her hayırlı amel on mislinden yedi yüz misline kadar mükâfat görür. Oruç bundan müstesnadır. Zira o bana mahsustur, onun mükâfatını da ancak ben veririm.”