MÜTEDEYYİN GENÇLİK VE SORUMLULUKLARI
“Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik…
Zaman bendedir ve mekan bana emanettir şuurunda bir gençlik! Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün davacısı bir gençlik. Halka değil Hakk’a inanan, meclis duvarında, “Hakimiyet Allah’ındır” düsturuna hasret çeken, gerçek adaleti bu inanışta ve bu halis hürriyeti Hakk’a kölelikle bulan bir gençlik …” diye tanımlayarak, Üstad Necip Fazıl Kısakürek ne güzel de anlatıyor gençliği…
Hakk’a aşık, O’ndan gelen her şeye sadık gençliği…
Hakiki özgürlüğün ancak Rabb’e teslimiyetle ve O’na köle olmakla mümkün olabileceğini idrak eden gençliği…
Kendi nefsi için yaşamayan; dili, dini, vatanı, milleti, emaneti için savaşan gençliği…
Koruyan, kollayan, seven, saygı duyan, inanan,kararlı ve adaletli mütedeyyin yani dindar gençliği…
Sahi kimdir günümüzde dindar genç? 5 vakit namaz kılan mı yoksa günlerce oruç tutan mı? Çarşafı şerif giyen genç midir dindar olan, yoksa sarık takan mı? Çok Kuran okuyan mıdır dindar ya da ilim meclislerinde en çok bulunan mı?
Peki sence hangisidir dindar olan genç?…
Bunlarda pek çok alametlerinden biridir elbette ama bunların içerisinde en önemlilerinden birisi de; her zaman ve zeminde her hal ve tavrıyla, vakar ve duruşuyla İslam’ı yaşayan ve yaşanmasına teşvik eden gençtir dindar yani asıl ifadesiyle mütedeyyin genç…
Din deyince, dindarlık deyince hep bunlar gelir akla. Bazı kesimlerin dindar nesil açıklamasından korkmasının sebebi de yine bunlardır. Zira onlar sarık takan genci sevmez, çarşaf giyen genci istemezler. Namaz kılıp oruç tutmazlar, çünkü kalp güzelliğine inanırlar. Ne yazık ki namazsız, oruçsuz, Kuransız kalp güzelliğinin olabileceğini son derece ikna olmuşlardır. Başörtüye hep bir antipati duymuş, başörtüyü yalnız cenazelerde takılan yahut ninelerin hatta temizlik işçilerinin takmış olduğu aksesuar bir simge olarak görmüşlerdir.
Peki bu insanlara başörtüyü bu denli başkalaştıran neydi? Müslüman bir ülkede başörtü takılmasının doğallığını unutturan nasıl bir operasyona maruz kalmışlardı acaba? Din denildiğinde “O Allah ile benim aramdadır” dedirten, o insanlara dini hiçbir yerde konuşulmamasını dikte eden bir anlayışa nasıl bürünmüşlerdi?
Bu millet, çok badirelerden geçti, çok çetrefilli çetin dönemler yaşadı. İslam’ı yaşamasınlar diye zulme maruz kaldı; “Dini inançlara saygının” o dönemde olduğu kadar o derece saygısızlığını görmedi. Öyle bir nesil olsun istenildi ki; Dine saygı adı altında dinini yaşamayıp yaşatmayan bir nesil olsun istediler; İslam’ı hayatından çıkarıp, yalnız kendi hevası için yaşayan amaçsız, şuursuz bir nesil…
Allah’ın yapılmasını değil, yaklaşılmasını bile yasakladığı gayri meşru ilişkileri normal gören bir nesil olsun diye; sigara, alkol, uyuşturucu bağımlısı bir nesil için çalışıldı… Televizyonlarda aile kuran, kişiliklerini kıyafet programlarında arayan, dışını son derece süslerken içini çöplükten daha vahim yapan bir nesil için çabalandı, denilse de mübalağa yapılmış olmayacaktır… Gelinen nokta ortadadır. Her gün okuduğunuz haberleri getirin gözlerinizin önüne; Gasp, fuhuş, cinayet, ırz düşmanlığı ve daha neler neler…
Oysa dinin anlatıldığı, İslam’ın yaşatıldığı bir toplumda bunların olması mümkün müdür? Cenabı Hakk’ı bilen, O’nu tanıyan ve Allah’ın rızasını hayatının gayesi edinmiş gib genç bunları yapabilir mi? Allah’tan gerçekten korkan aynı zamanda da O’na gönülden inanan bir genç bu gayrı meşru fiilerden birini işleyebilir mi? Cenabı Hakk’ın emrine itaat eden O’nu tanır, O’nu tanıyan, sever. Ve O’nu seven bir genç bu çirkin işlerden birine dahi yeltenmez.
Velhasılı kelam; gerek ıslah olmuş bir genç neslin inşaası için gerekse toplumun islah ve ihyası için imanlı gençlere çok iş düşüyor. Bir genç ister sarık takıp cübbe giysin ister çarşafı şerif giysin ister başörtüsü taksın ister pardesü.. Konuştuğu her yerde, bulunduğu her mecliste İslam’ı hissettirmelidir. Daima bilinçli olmalı, nefsinin bitmek tükenmek bilmeyen arzu ve isteklerine kilit vurmalı, yalnızca Hakk’ın kölesi olmalıdır. Hak karşısında eğilirken batıl karşısında olabildiğince dik durmalıdır.
İmanlı genç boş şeylere gönül bağlamamalı, her işinde Allahın rızasıyla hareket etmelidir. Gerek konuşması gerek uslübu gerek de görünüşüyle bütün insanlığa örnek teşkil etmelidir.Daima dinamik azimli ve de çalışkan olmalıdır.
Ve sevgi… Bir genç sevmelidir. Çünkü sevgi, Allahu Teala’nın bizlere bahşetmiş olduğu en etkili ve en güzel duygudur. Çünkü İslam sevgi, barış dinidir.Dindar genç tüm müslümanları, kayıtsız şartsız sevmeli, hiçbir müslüman’dan yüz çevirmemelidir. Zira Allahu Teala’nın bir tövbeyle affedebileceği bir kula hatalarından dolayı bizim bütün kapıları kapatmamız tabiî ki olur şey değildir. Nitekim Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem de: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de kamil mümin olamazsınız” buyurarak sevgi ve kardeşliği öğütlemiştir.”