Müminler Allah’a aşıktırlar

  • 04 Temmuz 2018
  • 982 kez görüntülendi.
Müminler Allah’a aşıktırlar
REKLAM ALANI

Allahu Zülcelâl, ayeti kerimede şöyle buyurmuştur: “İman edip salih amel işleyenler ve Rablerine karşı edepli olanlar, güvenen ve itaat edenler var ya, işte bunlar da cennet ehlidirler. Onlar orada ebedi kalırlar.” (Hud; 23)

Bu ayeti kerime, müminler için en büyük müjdedir. Yalnız, Allahu Zülcelâl, iman ettikten sonra, salih amel yapmamızı emrediyor. Salih amel ile de kastedilen, hem insan olarak kendi aramızda olan hukuka riayet etmek, hem de Allahu Zülcelâl’e karşı olan hukuka riayet etmektir. İşte, bu ayeti kerime, bu şekilde salih amel işleyen kimseler için büyük bir müjdedir. Çünkü bu ayeti kerimede methedilen kimseler, Allahu Zülcelâl’e karşı yaptıkları ibadetleri gönülden ve huzur içerisinde yaparlar. Yani, ibadetlerini gaflet içinde ve adet haline gelmiş olan bir iş gibi değil de dosdoğru bir şekilde yaparlar. Bu yüzden onlar, cennet ehlidirler ve ebediyyen orada kalacaklardır. Cennette dahi Allahu Zülcelâl’in zatına âşıktırlar.  Zaten onların cennete girmelerinin sebebi, dünyada iken yalnız Allahu Zülcelâl’in rızası için ve O’nun zatına âşık oldukları için ibadet yapmalarıdır.

Bu kimselerin, cennette dahi Allahu Zülcelâl’in zatına âşık olmaları, Allahu Zülcelâl’in fazlı keremidir. Yine aynı şekilde imanın nasip olması, ibadetin yapılması da O’nun fazlı ve ihsanıdır. Yoksa hiç kimsenin haddi değildir. Allahu Zülcelâl bize iman verdiği için iman ettik; ibadet yapabilme kuvveti verdiği için ibadet yapabiliyoruz. Bunu aklımızdan hiç çıkartmamalıyız. Bütün bu nimetlere karşılık olarak Allahu Zülcelâl’e daima hamd etmemiz lazımdır, bunu da unutmamalıyız.

REKLAM ALANI

İnsan, daima kendisini Allahu Zülcelâl’in huzurunda hazır olarak görüp, Allahu Zülcelal’e yalvarmalıdır. Daima günahlarının affı için yalvarma hali insana çok büyük faziletler kazandırır. Eğer insan böyle olursa inşaallah ümid ediyoruz ki, Allahu Zülcelâl’in huzuruna da tertemiz bir şekilde çıkacaktır.

Dilini muhafaza
eden kazanıyor
Allahu Zülcelâl, bize çok büyük bir nimet olarak dil vermiştir. Bizim için faydalı olan birçok işi; Kur’an okumak, “La ilahe illallah” veya “Subhanellah” gibi zikirleri dilimizle yapabiliriz. Dilimizle hem kendimize hem de başkalarına faydalı olabiliriz. Ama biz dilimizi faydalı işleri yapmakta kullanmak yerine, başkaları hakkında koğuculukta veya boş konuşmalarda kullanırsak, dilimizle kendimizi mahvetmiş oluruz.

Ne dünyasına, ne ahiretine yaramayacak olan konuşmaları yapan kimse, yeryüzünde en çok zarar eden kimsedir. Demek ki dil menfaatli olduğu gibi, zararlı da olmaktadır. Onun için konuştuğumuz zaman faydalı, Allahu Zülcelâl’in rızasını kazandıracak konuşmalar yapmamız lazımdır.

Dil, görünüş itibarı ile bir et parçasıdır. Ama vücuttaki bütün azalar aslında dilin tasarrufu altındadır. Onun için denilmiştir ki: Her sabah, bütün azalar dile şöyle hitap ederler: “Ey dil; Allahu Zülcelal’den kork ve O’nun Resulünden utan. Önüne her geleni söyleyip de bizi mihnet, meşakkat ve azaba atma. Daima Allahu Zülcelal’e ve O’nun kullarına karşı doğru ol. Sen doğru olursan, biz de doğru oluruz. Eğer doğru olmazsan, sen de bizimle beraber ateşte yanarsın.”

Konuştuğumuz şey, ya dünyamıza ya da ahiretimize menfaat vermelidir. Malayani konuşmalarla, yani insanın ne dünyasına ne de ahiretine faydası olmayan konuşmalarla vaktini geçiren kimse günah sahibi olur. Nitekim Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hadisi şerifte şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden, ya hayır söylesin ya da sussun.” (Buhari)

İnsan, gerekmediği müddetçe konuşmaktan kaçınmalıdır. Ancak böyle dilinin afetlerinden kendisini muhafaza etmiş olur. Ukbe bin Amir radıyallahu anh, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme gelerek:

– Ya Rasulellah! Kurtuluş nedir? diye sordu. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:

– Dilini muhafaza et, evine git ve günahlarına ağla! (Tirmizi)

İnsan daima dünyasına ve ahiretine menfaatli olacak işlerle meşgul olmalıdır. Malayani konuşmalar yapan kişi, muhakkak hata yapar. Onun için bizi Allahu Zülcelal’den uzaklaştıracak olan şeylerden kendimizi muhafaza etmemiz lazımdır. Konuştuğumuz zaman, elimizden geldiği kadar hayırla konuşmamız lazımdır. Gıybet ve koğuculuk yaparak, Allahu Zülcelal’in razı olmayacağı şeylerle vaktimizi boşu boşuna harcamamalıyız. Buna da dikkat edelim, uyanık olalım…

Dünyaya geri dönmek
isterler ama dönemezler!

Allahu Zülcelâl’e karşı daima kalbimizi, ruhumuzu, sırrımızı düzeltme gayreti içinde olmamız lazımdır.

Abdulvehhab isminde bir zat şöyle demiştir: “Dünya, akıllı olan kimselerin ganimetidir. Orada ne topladıklarını çok iyi bilirler. Dünya, cahil olan kimselerin de gaflet yeridir, dünyadan ayrıldıktan sonra, yine dünyaya geri gelmek isterler ama geriye dönüş yoktur.”

Allahu Zülcelâl hepimize akıl vermiştir. Hiç kimse: “Benim aklım yok!” diyemez. Yalnız, bu aklı daima bir alet gibi kullanmak lazımdır. Nefis ve isteklerinin, bu aklı sarhoş edip etkisiz hale getirmesine meydan vermemek lazımdır.

Bize verilen bu aklı kullandığımız takdirde: “Dünya, akıllı kimselerin ganimet yeridir” sözüne muhatap olduğumuz gibi: “Dünya, cahil olan kimselerinde gaflet yeridir, dünyadan ayrıldıktan sonra, yine dünyaya geri gelmek isterler ama geriye dönüş yoktur” sözüne de muhatap olmayız.

Ahiretin kıymetini
gençken bilmeli

Şeyh Maşuk rahimehullah (onca kemâlâtına rağmen) şöyle demiştir: “Biz, ahiret amelinin kıymetini genç iken bilmedik. İhtiyarladıktan sonra kıymetini anladık. Ama ihtiyar olduğumuz, kuvvetten düşüp zayıf kaldığımız için artık bir şey yapamıyoruz.”

İşte, bizim durumuz da aynen böyledir. Henüz elimizde fırsatlar varken, bunları değerlendirmemiz lazımdır. Allahu Zülcelal’in rahmeti, şefkati ve merhameti çoktur. Yeter ki biz kendimizi O’nun rahmetine müstahak edelim.

Anlatıldığına göre, Yahya bin Muaz rahimehullah Allahu Zülcelal’e şöyle dua etmiştir: “Ya Rabbi! Sen, rahmetinin birini dünyaya nazil ettin. Bu rahmetle İslam dinini bize hediye ettin. Sen, kıyamet gününde doksan dokuz rahmetini nazil ettiğin zaman, biz nasıl senin mağfiretine, şefaatine, rahmetine nail olmayacağız!”

Hakikaten de öyledir. Allahu Zülcelâl, tek bir rahmetini dünyaya nazil etmiştir. Buna rağmen imanı, muhabbeti, kısaca her şeyi bize ikram etmiştir. Peki, doksan dokuz rahmeti kıyamet gününde nazil olduğu zaman, kim bilir nasıl olur! Doksan dokuz rahmeti nazil olduğu zaman, O’nun affına, mağfiretine nail olacağımıza çok çok umudumuz var, inşaallah…

Allah’ın kullarına
merhametli olalım

Katade radıyallahu anhu şöyle anlatmıştır: “İncil’de şöyle yazıldığı bize ulaştı: ‘Ey Âdemoğulları! Siz nasıl rahmederseniz (merhamet ederseniz), Allah tarafından da öyle rahmedilirsiniz (merhamet olunursunuz). Siz Allahu Zülcelal’in kullarına rahmetmeden, nasıl Allah’ın merhametini umut ediyorsunuz? Bundan hiç hayâ etmiyor musunuz?”

Demek ki, Allahu Zülcelal’in rahmetini, merhametini umud edebilmek için O’nun kullarına karşı merhametli olmamız lazımdır.

Şakik-i Zaid rahimehullah isimli bir Allah dostu da şöyle demiştir: “Sen, bir kimseyi kötülükle zikrettiğin zaman, yani; filan kimse çok kötü bir kişidir, şöyle hataları var, diyerek ona merhamet göstermediğin zaman, senin halin onunkinden daha kötüdür.”

Bir kimsenin hatalarını söylediğimiz zaman, onun bu haline üzülmemiz, sanki cehenneme girmiş gibi onun için istiğfarda bulunmamız lazımdır. Onun bu hatalarını söyleyerek, ona karşı kibir ve ucubta bulunmak, üstünlük taslamak çok yanlıştır.

Peki, niçin böyledir? Çünkü o kişi, zaten hata ve günahların içine dalarak, cehennem ateşine doğru gitmektedir. Bizim yapmamız gereken; mümin kardeşlerimiz bir hata ya da bir günaha düştüklerinde, sanki o, ateşin içine düşmüş gibi üzülüp onun o ateşten kurtulması ve felaha çıkması için elimizden geldiği kadar ona yardımcı olmaktır. Müminlerin kardeşlik anlayışı işte böyledir, böyle olmalıdır….

Yer, gök şahitlik edecek!

Bu taşları, toprakları, hayvanları sessiz olarak görmememiz lazımdır. Nasıl ki bir insanın yanında bir hata yaptığımız zaman, o kişinin bizi gördüğünü bilerek, kendimize çekidüzen veriyorsak, onlar da her ne kadar şimdi bize bir şey demiyorsa da kıyamet gününde bizim hakkımızda şahitlik edeceklerdir.

Nitekim Allahu Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “İşte, o gün yer, Rabbinin ona bildirmesiyle haberlerini (üzerinde iyi veya kötü her ne işlendiyse) anlatacaktır.” (Zilzal; 4-5)

Yani yer, o gün bizim aleyhimize ve lehimize şahitlik yapacaktır. Ve yine o gün, insanın elleri, gözleri, kulakları, dili yani kısaca, bütün azaları şahitlik yapacaklardır. Bunları unutmamamız lazımdır. Unutmayalım ki bizim kurtuluşumuz, ancak ve ancak tevbe ile olacaktır.

Allah’ı tanımanın üstünlüğü

Bazı gaflet ehli, çok ibadet yapmakla iftihar ediyorlar. Oysa ibadetlerinin hepsini gafletle yapıyorlar. Yaptıkları ibadetleriyle kibirlenip (büyüklenip), ucublanıp (amellerini beğenerek); “Şu kadar namaz kıldım, şu kadar oruç tuttum, şöyle yaptım, böyle yaptım…” diye, gafletle yaptıkları ibadetleriyle gururlanıyorlar.

Ehl-i marifet, Allah’ı tanıyan bazı âlimler ise onlar için şöyle demiştir: “Farz namazlar ve ibadetler hariç, bütün dünya ehlinin, dünya yaratıldığından, ta kıyamet kopuncaya kadar, gafletle ibadet etmelerinden, insanın bir an Allah-u Zülcelal’in kudret ve azametini idrak etmesi, Allah-u Zülcelal’i tam, hakiki olarak tanıması, daha menfaatlidir.”

Bir insan, başka birisine eziyet ettiği zaman, onu zalim olmakla kınamaktayız. Peki, kendisini açıkça, bilerek ateşe atanlar, zalim değil midirler? Bunlar zalimlerin ta kendileridir.

İnsan, dünya hayatı için büyük bir pişmanlık duyacaktır. Ancak, öyle bir zaman gelecek ki, hiç bir pişmanlık fayda vermeyecektir.

Allah-u Zülcelal’e ibadet etmeyi, zikrini yapmayı emreden birçok ayet-i kerime vardır. Bunları göz ardı ederek, yalnızca dünyaya bağlanıp kalmak büyük bir gaflettir. Vakit geç olmadan aklımızı başımıza almalı ve elimizdeki ömür sermayesini Allahu Zülcelal’in rızasını kazanacak doğrultu da değerlendirmeliyiz. Yoksa çok pişman olacağız!

Allah-u Zülcelâl kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin. (Âmin)

 

 

REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ