Kur’ân Surelerinin Sırları

  • 08 Ağustos 2022
  • 681 kez görüntülendi.
Kur’ân Surelerinin Sırları
REKLAM ALANI

HİKMET PINARI / Hayrünnisa Hanım

Kur’ân-ı Kerim’i anlayarak okumak ibadetlerin en üstünüdür. Bugün ilk nazil olan ayet-i kerime, “İkra” ile başlayan A’lak suresi üzerinde tefekkür edeceğiz.

A’lak suresi de dünyanın onunla nurlandığı, hidayet bulduğu, insanların onunla şereflendiği, akılların, bedenlerin onunla temizlendiği büyük bir suredir. Elbette ki Allah’ın kelamını anlatma konusunda kelimeler aciz, zayıf kalır. Allah-u Zülcelâl gücü ve kuvvetiyle bu sureyi hakkıyla idrak etmeyi nasip etsin, manası kalplerimize işlesin.

REKLAM ALANI

Surenin ilk ayetinde Allah azze ve celle  diye buyuruyor.

Rasûlullah aleyhisselatu vesselam Efendimiz Hira Mağarası’ndaydı ve kendisine bir süredir uzlete çekilme hali olmuştu. O’na aleyhisselatu vesselam, sürekli sadık rüyalar gösteriliyordu. İlk vahiy ona Hira mağarasında geldi.

Mealine baktığımız zaman  oku demektir. Allah azze ve celle oku emriyle bize neyi emrediyor? Neyi okumamızı istiyor?

Cebrail aleyhisselam Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme gelip O’nu sıktı ve  dedi. Efendimizin bütün bedeni titreme haletindeydi. “Ben okuyucu değilim, ne okuyayım?” dedi.

Cebrail aleyhisselam Rasûlullah aleyhisselatu vesselam Efendimiz’i bıraktı sonra tekrar sıkarak    dedi. Rasûlullah Efendimizin cevabı yine “Ben okuyucu değilim,” oldu. Bu şekilde üç defa tekrar oldu. Üçüncü seferde Cebrail aleyhisselam buyurdu ki:

بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذٖي خَلَقَۚ

“Yaratan Rabb’inin adıyla oku.”

Bunun manası; “Sen idrak ettiğin, kainattaki okuyacağın her şeyi Rabb’ini katarak oku. Hepsinin üzerinde Rabb’inin bir eseri vardır.”

Rasûlullah aleyhisselatu vesselam Efendimiz’e bu ayet indiği sırada Efendimiz’in önünde herhangi bir kitap, okuyacağı bir şey yoktu. Ama Cebrail aleyhisselam okumasını emrediyordu.

Biz normalde okumayı, Kur’an’ı Kerim’i okumak, bir kitap okumak vb. anlamlarında biliriz. Aslında Allah azze ve cellenin bizden istediği yalnız bir şeyi, bir kitabı okumak değil “ALEMİ” okumaktır, düşünmek, idrak ve tefekkür etmektir.

Nutfeden Yaratıldın!

Kur’an’ı Kerim’de bir kâinat ayetleri bir de Kur’an ayetleri vardır. Kâinatın ayetleri Güneştir, Ay’dır, yıldızlardır, gezegenlerdir ve insanoğlunun ta kendisidir. Hatta bizim birbirimizle konuşmamız bile kainattaki Allah’ın ayetlerindendir. Bunların hepsiyle ilgili ayeti kerimeler vardır.

Allah azze ve celle dikkat çekmek ya da onların ehemmiyetini bildirmek için, kainat ayetlerinin üzerine yemin etmiş sonra kendi ayetleri üzerine deliller getirmiştir.

Allah-u Zülcelâl bize  emriyle Kâinatı okumamızı emretmiştir. Devamında buyuruyor ki:

“O Rabb’in ki seni   tan yarattı.” Burada da insanoğlunun acziyetine değiniyor. “Seni bir nutfeden yaratan Allah’ın adıyla oku,” diye buyuruyor.

اِقْرَأْ وَرَبُّكَ الْاَكْرَمُۙ

Bu ayet ilk ayeti tekit etmek yani kuvvetlendirmek içindir.

“Sana ikram eden, sana verecek olan, cömert, hazinesi bitmeyen Rabb’inin adıyla oku.”

Allah-u Zülcelâl sürekli kullarına verendir. Yeter ki biz istemeyi bilelim. Ona yönelmeyi bilelim.

اَلَّذٖي عَلَّمَ بِالْقَلَمِۙ

“O ki, insana bilmediğini kalemle öğretti.”

Kalem yazmak ve onu okumak için bir vasıtadır. Aslında burada kalemden ziyade, öğrenilecek olan şeye, yazılacak olan şeye ve onu okuyacak olan insana işaret edilmektedir. Buradaki  kelimesinin işaretinden bir tanesi de bazı rivayetlere göre  suresinden sonra Kalem suresi nazil olmuş. Bu suresinin 1. Ayeti:

نٓ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَۙ

“Kaleme ve o kalemle yazılan şeylere yemin olsun ki.”

Burada dikkat çekilmek istenen şey, kalemden ziyade, yazılan şeyler ve o yazılan şeylerde olan hikmetlerdir.

“Siz bilmiyordunuz. Allah size öğretti.”

İlk yazı yazanın da İdris aleyhisselam olduğu bildirilmiştir. Ondan önce yeryüzünde yazma yoktu. Onun vasıtasıyla da bize kadar ulaşmış.

كَلَّٓا اِنَّ الْاِنْسَانَ لَيَطْغٰىۙ

اَنْ رَاٰهُ اسْتَغْنٰىؕ

“Hayır! İnsanoğlu azgındır.”

“İnsan, kendini kendine yeterli gördüğü için çizgiyi aşar.”

Buradaki  bir tehdit, uyarı manasındadır. Bildiğimiz  manasındaki hayırdan, yani olumsuz bir cevaptan ziyade dikkat çekmek içindir:

“İnsan kendini müstağni, ihtiyaçsız gördüğü zaman tuğyan ve azgınlık içerisindedir.”

Zenginlikten kasıt, mal zenginliği, sağlık sıhhat olabilir. Yani kendini iyi hissettiği zaman insanoğlu  sahibidir.

Ayeti kerimenin devamına baktığımız zaman:

“Sen hiçbir şey bilmiyordun. Bir nutfeden yaratıldın. Allah sana bilmediğin her şeyi ikram etti, bahşetti, sana o güzellikleri verdi. Sen ne yaptın? Halin vaktin yerinde olunca azdın.” anlamında bir uyarıdır.

اِنَّ اِلٰى رَبِّكَ الرُّجْعٰىؕ

“Dönüş Rabb’inedir. Bunu unutma.”

Buradaki maksat; “Böbürlenme, kibirlenme, aşırılığa kaçma, hiçbir zaman haddini aşma. Muhakkak ki senin bir sonun olacak ve sonunda Allah’ın huzuruna çıkacaksın. Hesap vereceğin gün olacak. O yüzden bunları unutma,” diye buyuruyor.

Bundan sonraki ayeti kerime ise Ebu Cehil ile alakalı. Ebu Cehil’in bir sözü vardı; Rasûlullah aleyhisselatu vesselamın Kabe’de namaz kılmasından hoşlanmıyordu.

Ebu Cehil, (Kureyş müşriklerinden bir topluluğa):

– Muhammed sizin aranızda hâlâ yüzünü toprağa sürüyor mu? (Yani Kâbe’nin yanında namaz kılarken secde ettiği gibi secde ediyor mu?) diye sordu.

– Evet! denilince, Ebu Cehil:

– Lât ve Uzzâ´ya andolsun ki, ben onu böyle yaparken görürsem ya onun boynuna basarım ya da yüzünü toprağa sürerim! dedi.

Bir gün namaz kıldığı sırada Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına yaklaşmak istedi. Ama dediğini yapmadan birdenbire Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i bırakıp geri döndüğü ve elleriyle korunduğu görüldü.

Kendisine:

– Sana ne oldu? diye sorulunca:

– Onunla benim aramda ateşten bir hendek, korkunç bir varlık ve birtakım kanatlar meydana geldi, dedi.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

– Eğer bana yaklaşmış olsaydı, melekler onu kapıp parça parça edeceklerdi.

Bu hadise üzerine Alak suresinin şu âyetleri indirildi:

“Gerçek şu ki, insan kendini yeterli görerek azar. Kuşkusuz dönüş Rabbinedir. Namaz kılarken bir kulu (Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘i namazdan) men edeni gördün mü? Ne dersin, ya o (engellenen kul) hidâyet üzere ise; ya da takvayı (Allah’a karşı gelmekten sakınmayı) emrediyorsa? Ne dersin o engelleyen (Ebu Cehil), Peygamberi yalanlamış ve yüz çevirmişse? O Allah’ın, her şeyi gördüğünü bilmiyor mu? Hayır! Andolsun ki eğer vazgeçmezse, muhakkak onu perçeminden; o yalancı, günahkâr perçeminden yakalarız. Haydi, taraftarlarını çağırsın. Biz de zebânileri çağıracağız. Hayır! Sakın sen ona uyma; secde et ve Rabbine yaklaş.” (Müslim, 2797)

İşte bu ayet-i kerime Allah-u Zülcelal’in ona nasıl gadaplandığını ifade ediyor. İslam bizi ne kadar büyük bir şerefle şereflendirdi. Ebu Cehil de şöyle baktığımız zaman, İslamiyetten önce onun ismi Ebu’l Hakem’di. Hakemlerin babası anlamındadır, toplumda iftiharla anılıyordu. Ama İslam geldikten sonra aklını kullanmadığı için, her ne kadar malı, mülkü, kuvveti olsa da insanlar arasında sayılı bir şey olsa da Rasûlullah aleyhisselatu vesselam Efendimiz onun adını Ebu Cehil (Cehaletin babası) koydu. İslam insanı böyle şereflendiriyor, güzelleştiriyor.

اَرَاَيْتَ الَّذٖي يَنْهٰىۙ

عَبْداً اِذَا صَلّٰىؕ

“Gördün mü, bir kulu (Rasûlullah aleyhisselatu vesselamı) namaz kılarken engelleyen o adamı?”

Ayette geçen  (gördün mü?) kelimesi burada Rasûlullah aleyhisselatu vesselam Efendimiz’e hitabendir.

Burada  de istifham (soru) şeklinde gelmiş olsa da, “Namaz kılan, Allah’ın yolunda olan bir insan engellenir mi?” yani engellenmez diye bir kınama manası var.

Allah-u Zülcelal ayette “kul” kelimesini kullanmış, ‘Resul’ kelimesini kullanmamış çünkü Allah’ın yanında makbul olan abidliktir, ibadet edici bir kul olmaktır.

Hz. Yusuf aleyhisselam Mısır’da vezir olmuştu. Şöyle bir duası vardı: “Ya Rabbi! Beni krallar gibi yaşatma, krallar gibi öldürme, krallar gibi haşretme. Beni kullar gibi yaşat, kullar gibi canımı al ve salih kullarla beni haşret.”

İşte insan, “KULLUĞUN” Allah’ın yanındaki makbuliyetini burada anlıyor. Orada “Resulüm,” ibaresini kullanılabilirdi ama Allah  kelimesini kullandı. Çünkü namaz kılarken insana yakışan en güzel söz, abdliktir yani kulluktur. Ayeti kerimenin devamında:

اَرَاَيْتَ اِنْ كَانَ عَلَى الْهُدٰىۙ

اَوْ اَمَرَ بِالتَّقْوٰىؕ

“Ya senin o engellediğin kul eğer hidayet yolundaysa ve takvayı emrediyorsa ne yapacaksın?”

Burada Allah-u Zülcelâl Ebu Cehil’e hitaben buyuruyor: “Senin o namazda engellediğin kişi hidayet yolunda doğru yol üzerine ve takvayı emrediyorsa senin bu yaptığın ne olacak?”  Buradaki  de tehdit manasındadır.

اَرَاَيْتَ اِنْ كَذَّبَ وَتَوَلّٰىؕ

اَلَمْ يَعْلَمْ بِاَنَّ اللّٰهَ يَرٰىؕ

“Düşündün mü (ey Resulüm), ya o adam hakkı inkâr ediyor, sırt çeviriyorsa!”

“Allah’ın her şeyi gördüğünü bilmiyor mu o?”

Buradaki  ‘Düşündün mü’ anlamındadır.  Allah-u Zülcelal Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem ile Ebu Cehil arasında geçen bu olayda Ebu Cehil’i tehdit etmiştir.

Bu ayetler ile Allah-u Teâlâ bize delalette olanın halini haber veriyor. Bu kişi Kuran’ı yalanlıyor, imandan yüz çevirmiş, Allah’ın onu görmediğini zannediyor. Allah azze ve celle onun amellerini gözetleyendir ve onu o amellere göre karşılık verecektir, (yani cezalandıracaktır.)

“Namaz kılarken bir kulu (namazdan) men edeni gördün mü?” ayetinin tehdidinin altına gireriz korkusuyla Hz. Ali radıyallahu anh, bütün sahabeler ve ehli sünnet alimleri ‘iyi’ olan bir şeyi engelleme konusunda korktular.

Hz. Ali radıyallahu anh buyuruyor ki:

“Ben insanların bayram namazından önce namaz kıldığını görüyordum. (Bayram namazından önce namaz kılmak mekruhtur). Etrafımdaki arkadaşlarıma dedim ki:

“Resulullah Efendimiz aleyhisselatu vesselamın bayram namazından önce namaz kıldığını hiç görmedik.”

Bunun üzerine sahabe arkadaşları şöyle buyuruyor:

“Sen bu ayetin tehdidi altına mı girmek istiyorsun?”

Hz. Ali radıyallahu anh ondan sonra hiçbir kelam etmedi. Sahabelerden ve ehli sünnet alimlerden anladığımız kadarıyla, ‘hayra’ engel olmak insanın bu ayetin tehdidinin altına girmesine neden olur.

İmam-ı Azam’ın talebesi Ebu Yusuf rahmetullahi aleyhima bir gün hocasına şöyle bir soru soruyor:

“Rükudan kalkarken “Allahım beni mağfiret et” ‘’ mi denir?

İmam-ı Azam rahmetullahi aleyh: “Okunmaz” diye cevap vermiyor. Cevabı şu şekilde: ”  denir ve secdeye gidilir.”

Duaya engel olmamak için: “Hayır,” demiyor sünnete göre böyle denir diye cevap veriyor.

Bizler de kızdığımız, hoşlanmadığımız bir şey olduğu zaman bu ayetleri derinlemesine düşünmeliyiz. Eğer kızdığımız şey hayırlı ise, biz yapamıyorsak da hiçbir şeye engel olmamamız bilakis elimizden geldiği kadarıyla teşvik edici olmamız gerektiğini düşünmeliyiz. Ayetin devamında:

كَلَّا لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ۬ لَنَسْفَعاً بِالنَّاصِيَةِۙ

نَاصِيَةٍ كَاذِبَةٍ خَاطِئَةٍۚ

“Onun perçemlerinden tutulur ve cehenneme atılır. O perçem sahibi yalancı ve günahkardır. ”

Perçem saçın ön kısmına denir.

فَلْيَدْعُ نَادِيَهُۙ

“(O zaman) Çağırsın bakalım çağıracaklarını!”

“Cehenneme atıldığı zaman, kurtarsınlar diye kendi etrafındakileri, onu destekleyenleri çağırsın bakalım.”

سَنَدْعُ الزَّبَانِيَةَۙ

“Biz ise, ona azap vermeleri için, zebanileri, cehennem bekçilerini çağıracağız.”

Ayetin devamında:

كَلَّاؕ لَا تُطِعْهُ وَاسْجُدْ وَاقْتَرِبْ

Allah-u Zülcelal Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:

“Sen (o gibilere) itaat etme. (Namazını kılmaya devam et, çokça) secde yap ve o secdenle de Rabb’ine yaklaşmana bak.”

Burası secdenin vacip olduğu yerlerden bir tanesidir.

Allah’ın bize  “Kainatı okuyun,” ayetiyle başlayıp sureyi “Secde edip Rabb’inize yaklaşın,” ile bitirmesinin de bir hikmeti var.

Allah-u Zülcelal en güzel şekliyle idrak edebilmeyi, kainatı, kainatın içindeki hadiseleri, olayları hakkıyla okuyup amel etmeyi bizlere nasip etsin inşallah.

REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ