KÂBE VE MÜBAREK ÇEVRESİ
Her canlının emin olduğu yer ‘HAREMİ ŞERİF’
Kâbe… Duvarlarını Hz. İbrahim aleyhisselamın, Allah’ın emri üzerine oğlu İsmail ile birlikte yükselttiği(1) yeryüzünün bereket ve hidayet kaynağı olan ilk Beyt’i(2), girenin güvene erdiği makam(3) …
Zaman içerisinde doğal olaylar nedeniyle defalarca yıkılıp yeniden inşa edilmiş, İbrahim ve İsmail peygamberlerden sonra pek çok değişikliğe uğramış, kısmen ya da tamamen yenilenmiş ve bugünkü halini almış olan Kâbe ve çevresi, Allah’ın korunmasını istediği kutsal bir mekândır. Bu nedenle sınırları Hz. İbrahim aleyhisselam tarafından belirlenmiş, “Harem” adı verilerek zararlılar dışındaki canlıların öldürülmesi ve bitki örtüsüne zarar verilmesi engellenmiştir. Harem bölgesindeki avlanma yasağı ve bitki örtüsünün korunması buradaki manevi havanın feyzinden istifadeyi arttırmak, peygamber mirası olan bu bölgenin doğal dokusunu korumak, farklı kültürlere mensup ziyaretçilerin verebileceği zararı en aza indirmek gibi hikmetlere sahiptir. Taş ve toprağının bölge dışına çıkarılmasının yasak oluşu asırlar boyunca bu bölgenin ne büyük bir titizlikle koruna geldiğinin en basit örneğidir.
Bütün bu bilgileri, Kâbe ve çevresinin bugün gelinen noktada nelere maruz kaldığını anlayabilmek için hatırlamamız gerekir. Günümüzde “genişletme” adı altında yapılan çalışmaların Harem-i Şerif’in hürmetine ne derece uygun olduğunu tartışmak için vakit çoktan geçse de bir yerlerde hata yapıldığını ve artık bu hataların hayatı boyunca oraya gitmeyi hayal eden insanlara zarar vermekte olduğunu görmezden gelemeyiz.
Bunu ilk fark ettiğim 2011 yılı umre ziyaretimizde Kâbe ve çevresinde yapılmaya başlayan değişikliklere üzülmüş, mübarek harem beldesinin canı acıyor gibi gelmiş, onu bu durumdan kurtarabileceğimizi hayal ederek, “Bize Hâdimu’l- Haremeyn olmayı bir kez daha nasip et Ya Rabbi!” diyerek milletim için dualar etmiştim. O günlerdeki hissiyatımla ele aldığım bir yazıyı, aradan geçen yıllara rağmen bugün hâlâ değişen bir şey olmadığını üzüntüyle gördüğüm için sizlerle paylaşmak istiyorum:
”Musa Peygamberle Firavun’un mücadelesini bilmeyen yoktur. Hz. Musa’nın, Allah’ın emirlerini ulaştırmak için gönderildiği Firavun, “Ey Hâmân benim için bir sarh (kule) inşa et de semavâtın yollarına, kapılarına ve buluşma yerlerine ulaşmama sebep olsun. Onunla da Musa’nın ilahını göreyim.” demiş, Kur’an’da böyle bildiriyor Yüce Rabbimiz.(4) Sürekli bu ayet geliyor zihnime, tavafta tam hizasına geldiğimde gözümü korumak için azami gayret gösterdiğim Z……… Tower ve saat kulesi ile ilgili olarak. Firavun, Musa aleyhisselamın “Kendisine rakip gördüğü” Rabbine meydan okumak için bu emri vermiş, Hadi onu “Firavun yaptırmış” deyip geçebiliyoruz da, Kâbe’ye tepeden bakan bu yapının varlığına nasıl mantıklı bir açıklama getirilebilir? Gerçi huzurumu kaçıran sadece bu değil, tavaf esnasında bir anda durup bu garip yapının önünde poz veren, sonra da hiçbir şey olmamış gibi tavafa devam edenleri görünce de bozuluyorum. Bir de Kâbe’ye sırt dönülüğ poz verilmesi var, bu da işin cabası. Aslında tavaf namazken ve namazda gösterilen hassasiyetin burada da gösterilmesi gerekirken Kâbe’yi arkaya alıp fotoğraf çektirilmesi içimi acıtıyor, tavafı tamamlayınca edebe riayet ederek geri geri çıkmayı tavsiye eden büyüklerimizi hatırlıyorum. Kâbe oradayken gözlerin başka şeyleri görüp, dillerin mâlayâni ile meşgul olması mekânın ruhuna aykırı geliyor. Hele namaz bitip de cemaat dağılırken oteller yığını olan bina silsilesine rağbeti görünce şaşkınlığımın öfkeye dönüşmesine engel olamıyorum.
Bizden olmayan ‘Kitch’ yapılar
Bu yapı için mimarlık otoritelerince Kitsch tabiri kulanılıyor. Var olan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak için kullanılan bu Almanca terim, kibirli ve bayağı bir tada sahip şeylere ve ticari kaygılarla üretilmiş olan banal, rüküş ve sıkıcı ürünlere verilen bir isim. İnternette küçük bir araştırma yapıldığında nasıl bir ticari kaygı ile yapıldığına ve Fransız bir firma tarafından işletildiğine şahit olunan bu garip yapıda bir katta yaklaşık kırk beş daire ile birlikte normal, stüdyo ve kral daireleri yer alıyormuş. Standart odaların devre mülk fiyatı 7500 Amerikan dolarıymış, kral dairesi ise 160 bin dolara kiralanabiliyormuş! Üstelik ilk bilgilere göre yedi yüz Türk’ün bu kulede devre mülk aldığı söyleniyormuş.
Düşünüyorum, Hikmetini anlayamadığım, Fransa’da görmüş olduğum katedralleri çağrıştıran bu yığma bina nasıl burada ve Kâbe’yi örtmek istermiş gibi durabiliyor ve neden bu kadar rağbet görüyor?
Kâbe manzaralı” değil “Kâbe’ye tepeden bakan” oteller zincirinin daralttığı mekân genişletilmeye çalışılıyor şimdi. Sonuç şu anki haliyle oldukça vahim. Tavaf alanına girmek isteyenlerin öncelikle inşaat atıklarını geçmeleri gerekiyor, o da içeri girecek bir kapı bulabilmişlerse. Bundan birkaç yıl öncesine kadar ilk defa gidenler için Kâbe’ye girişler özel organize edilirdi. Grup olarak aynı kapıdan girilir, Kâbe-i Muazzama’ya yaklaşıncaya kadar olan bölümleri dualarla ve mümkünse sadece ayakuçlarına bakarak yürümeleri telkin edilirdi hacılara.
Öyle yoğun duygular yaşanır, heyecan öylesine zirveye çıkardı ki vuslat gerçekleşip Kâbe’ye ulaşan kişi bazen ne diyeceğini unutur, ya donup kalır ya da gözyaşlarına boğulurdu. Bu arada ayakları yerden kesilir, sel gibi akan kalabalığın içinde bir damlaya dönüşür, çoğunlukla gözden yitip giderdi. Artık bu durum pek mümkün olmuyor. Büyük çabalar sonucu metâfa ulaşanların, Kâbe’yi görebilmek için önce alanı rahatlatmak adına yapıldığı iddia edilen çelik köprülerin ayaklarını aşması gerekiyor. Bir köşesinden de olsa görebilene ne mutlu! İlk defa gidenler için bu durum oldukça zor tabii, büyük ihtimalle onlar Kâbe’yle ilk karşılaşmalarını daha başka hayal etmişlerdir.
Peki, ne yapmalıyız? Zaten iş makinelerinin gürültüsü altında kalmış bu mübarek mekânda Abdülmuttalib gibi “Sahibi var, O’nu korur, ben develerimin sahibiyim” mi demeliyiz? Yoksa Nebevî terbiyenin öğretisi ile gördüğümüz bu münkere elimizle, dilimizle, hiç olmazsa kalbimizle karşı mı koymalıyız?
En kısa zamanda Mescid-i Haram’ın hürmetini yok eden ve saygısızlığa dönüşen her türlü çalışmanın, yapanların eliyle durdurulması için de dualar ediyorum.
Not: 1)Bakara;127. 2) Al-i İmran; 96. 3) Al-i İmran; 97. 4) 28/ Kasas: 38; 40/ Mü’min: 36