İslâm Kardeşliği Ekseninde Cemaat Şuuru
Dini güzel yaşamak için
birlik olmanın adı cemaat
Cemaat, köken olarak Arapça “toplanmak” anlamındaki “cemea” kökünden gelmektedir. Cemaatin farklı açılardan birçok tarifi mevcut olsa da bizim cemaatten kastımız, “Dinî temelli teşekkül” olarak düşünülmelidir. Buna, “Dinîn güzel bir şekilde yaşanması için birlik olmuş insan yapılanması” da diyebiliriz.
Son yıllarda manevî anlamda en büyük darbeyi alan ve itibarsızlaştırılan kavramların başında “cemaat” kavramı gelmektedir. Çünkü temelinde ihanet olan ve bu niyetini yıllarca gizleyen bir yapı, milletin halis duygularını suiistimal etmiştir. Neticesinde her şeyde toptancı mantıkla hareket eden bazı sığ kesimler, “En iyi cemaat cami cemaatidir” diyerek bunun ağır faturasını, hiç hak etmedikleri halde, başka dinî cemaatlere de kesmeye çalışmışlardır.
Bizler çok dilli ve çok inançlı bir geleneğin somut örneği olan Osmanlı’nın devamıyız. Osmanlı Devletinde hangi dil, din ve meşrepten olursa olsun insanî ilişkilerde ve her işte kardeşlik esas alınırdı. Cumhuriyetle birlikte özellikle tekke ve zaviyelerin kapatılması sonrasında, hızlı bir şekilde cemaatten cemiyete geçiş süreci yaşanmıştır. Bu sancılı süreçte cemaat temelli din anlayışı, yerini devlet odaklı din anlayışına bırakmıştır. Bu durum laiklikle birlikte farklı bir yöne evrilmiş, dinî hayatta ciddi sancıların yaşanmasına zemin hazırlamıştır.
Bu büyük bir vebaldir!
Güçlü ve sinsi bir yapılanmaya sahip olduğu için cemaat deyince ilk akla gelen FETÖ’nün asıl niyetinin tezahür etmesinden sonra halkımızın cemaatlere bakışı, menfi bir durum arz etmeye başlamıştır. Bu olumsuz yaklaşım, halis duygularla asıl niyeti Hakk’a ve hakikate hizmet olan samimi cemaatlere yapılan büyük bir haksızlıktır. Çünkü bu konuda genellemeler yaparak bütün cemaatleri şüphe ve zan altında bırakmak, sağlıklı bir bakış açısı değildir. Nasıl ki adam bıçakla cinayet işledi diye bıçağı kötü olarak belleyemeyiz, öyle de sözde bir cemaat beslediği kötü emellerle ‘Millete karşı durdu’ diye, cemaat kavramını topyekûn tarihin çöp sepetine atamayız.
Zira o karanlık gecede cemaat adı altında hain besleyenlere karşı birçok hakiki cemaat, vatanseverlik duygularıyla karşı durmuş, onların hain saldırılarının püskürtülmesinde devletiyle, milletiyle el ele, kol kola ortak hareket etmiştir.
Bir takım hayır faaliyetleri adı altında, halkımızın temiz merhamet duygularının istismar edilmesi, samimi mütedeyyin insanlara çok büyük maddî ve manevî bedeller ödetmiştir. Bu çirkin davranışlar, vicdanlarda kısa zamanda kapanması mümkün olmayan yaralar açmıştır. Kur’an’ın, Peygamber Efendimizin, ashab-ı kiramın, İslâmî kavramların ve körpe zihinlerin istismar edilmesi, gerçek değerlerimizin içini boşaltmıştır.
Hiçbir zaman dinî bir cemaat olmayan, ya da dış destekli gizli emelleri olan yapılar bahane edilerek, kökleri ve niyetleri sağlam cemaatlere saldıranlar büyük bir vebal altına girmektedir. Bazı fırsatçılar bunu koz olarak kullanıp İslâm’a bile dil uzatabilmektedir. Oysa bahse konu olan yapılar, İslâm’ı temsil noktasında kelimenin tam anlamıyla bir hiçtir; böyle bir niyeti ve misyonu da yoktur.
Bazı saf (iyi niyetli) vatandaşlarımız zahire göre nazar edip yanılmışlardır.
Cemaatler, İslâm’ın varlığıyla birlikte hep var olagelmişlerdir. Sorun cemaatler değil; sapla samanı birbirinden ayıramama körlüğüdür.
Cemaatin gerekliliği
Fert olarak hepimizin zayıf noktaları olduğu gibi, güçlü yanlarımız da vardır. Fakat, zincirin bir halkası tek başına hiçbir şey olduğu halde diğer halkalarla birleşince çok şeydir. Her halka diğer halkanın tamamlayıcısıdır. Öyle de insanlar ortak hareket edince, ortak paydada birleşip bir araya gelince başaramayacakları, üstesinden gelemeyecekleri mesele kalmaz. Arılar ancak birleşince o doyumsuz balı üretebilmektedirler. Bunlar da gösteriyor ki insanların cemaatleşmesinde, hayırlı konularda güçlerini birleştirmesinde sayısız faydalar vardır.
Yardımlaşma, dayanışma, sevgi, saygı ve hoşgörü ekseninde bir araya gelmek İslam’ın özünde vardır. Bu değerler İslam harcıyla birleşince ortak ideallerle şekillenen sağlam bir cemiyet vücuda gelmektedir. İslam güzelin, mükemmelin, faydalı olanın, iyiliğin, hayrın, ahlakî ve insani değerlerin peşindedir. Bunu el ele verip bir cemaat yapısı içerisinde, teşkilatlanarak gerçekleştirmek çok daha kalıcı olmaktadır. Böylece fertlere düşen yük de hafiflemektedir. Buna karşı çıkanlarınsa artniyetli, İslami gayeleri olmayan bir zihni yapıda oldukları bilinmeyen bir şey değildir.
Cemaatler belli amaçlar doğrultusunda bir araya gelmiş topluluklardır. Cemaatlerin elbette belli bir lideri olmalıdır. Fakat lider, Kur’an ve sünnete uyduğu sürece ve Hazreti Peygamber aleyhissalatu vesselama uyduğu kadar liderdir, asla hatasız ve kutsal görülmemelidir. Lider dediğin işleri çekip çeviren, organize edendir.
Esas olan İslam davasıdır. Siz lideri davanın önünde tutarsanız davaya değil, lidere hizmet etmiş olursunuz. Oysa İslam’da en mühim gaye Allah’ın rızasını kazanmaktır.
Cemaatin ayakta durabilmesi ve kalıcı olabilmesi için elbette belli başlı maddi kaynakları olmalıdır. Lakin bu hususta hakiki cemaatler için para, amaç değil, araçtır.
Müslümanlar güçlü olmalıdır
Müslümanlar zengin ve güçlü olmalıdır. Fakat amaç; çok biriktirmek, plazalar yapmak değildir; eldekilerle İslam’a hizmet etmek, açları doyurmak, muhtaçların elinden tutmaktır. Müslüman’ı kapitalistlerden ayıran ince nokta budur. Ve Kur’an ve sünnet merkezli hareket eden cemaatler buna zaten dikkat etmektedirler.
Müslümanların da ticaret yapma hakkı vardır. Hatta Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, “Rızkın onda dokuzu ticarettedir” buyurmuştur. Müslümanları ticarî sahadan uzaklaştırmak isteyenlerin, Müslümanların sermayesiyle bu dine saldırmakta bir sakınca görmediklerini de biliyoruz.
Cemaatler öncelikle ve özellikle tebliğ işiyle uğraşmaktadırlar. Hayırseverler de bu hizmetlerin sağlıklı yürütülebilmesi için cemaatlere yardım etmelidir.
İslamî cemaatlerin, örgün ve yaygın eğitime ağırlıklı olarak destek vermelerine taraftar olmalıyız. Çünkü cehaletin kaynağı şüphesiz ki eğitimsizliktir. Başımıza ne geliyorsa cehaletimizden geliyor. İnsanların asgari bilgi birikimine sahip olmadan ayakta durabilmeleri, tutarlı ve mantıklı davranışlar gösterebilmeleri mümkün olmamaktadır.
Dinî ilimlerin yanında zamanın pozitif ilimlerini de veren okulların açılması, çağdaş imkânlarla eğitim verilmesi sadece devletin işi değildir. Tek kanatla uçulmaz. Malumdur ki pozitif ilimlerden güç alan dinî hakikatlerin tesiri çok daha fazladır. Bu hayırlı işe, teşkilat yapısı uygun olan cemaatler de el atmalıdır. Ülkemizde bunun güzel örneklerini veren cemaatlerin olduğunu da biliyoruz.
Cemaatler fikir olarak olmasa da donanım olarak zamana uymalıdır. Zira çağın nimetlerinden Müslümanların da faydalanma hakkı vardır. Peygamber Efendimizin dediği gibi “Hikmet, değerli bilgiler müminin yitik malıdır, onu nerede bulursa almaya daha hak sahibidir.” (Tirmizi, İlim 19; İbn Mâce, Zühd 17)
Bu nedenle cemaatlerin düşüncelerini geniş kitlelerle paylaştığı gazeteleri, dergileri, radyo ve televizyonları olmalıdır. Geçmişteki “bir lokma bir hırka” anlayışı bırakılmalıdır.
Çünkü zaman kısadır. Yapılacak iş, ulaşılacak insan, kurtarılacak vicdan ve iman çoktur. “Bunu en kısa ve kestirme yoldan nasıl yapabiliriz?” sorusunun cevabını bulmak mecburiyetindeyiz. İnternet bu konuda bulunmaz bir nimettir.
İnternetin şer yuvası olmaktan kurtarılması, bu alanda Müslümanların “Ben de varım” demesiyle mümkündür. Bu alanda ciddi mesafeler alındığını da memnuniyetle müşahede ediyoruz. İnternet bir açık İslam mektebi olma yolundadır.
Allah rızasını gaye edinen ve insanların elinden tutan, onlara İslamî hayatın güzelliklerini sunan cemaatler tamamen bağımsız olmalıdır. Cemaatin düşüncelerini paylaşan fertlerin zekât veya sadaka olarak verdiği yardımlarda bir mahzur yoktur.
Allah rızası için yola çıkan bir cemaatin asıl siyaseti İslam’ı yüceltmek ve ona tabi olanların sayısını ve ihlâsını artırmaktır. Cemaattekiler belli bir siyasî düşüncede birleşmek mecburiyetinde değildir. Siyaset fertlerin vicdanına havale edilir. Cemaatler siyaset üstüdür ve öyle de kalmalıdır. Ve İslam cemaatleri, İslam’ı tebliğ siyaseti güderler.
Taassup, tahammül ahlakı
ve mümin kardeşliği
Gayesi İslam’ı geniş kitlelere ulaştırmak olan İslamî cemaatlerin sayısının çokluğu, aslında dinî bir zenginliktir. Bunu dağınıklık olarak görmemek gerekir. Fakat cemaatler kendi işlerini bir kenara bırakıp diğer cemaatlerle uğraşıyorsa bu da son derece sakıncalı bir durumdur.
İnsanların dinden uzaklaştığı, dağılıp yok olduğu, imanın kor ateşe dönüştüğü bu ahir zamanda hiçbir cemaatin birbirleriyle uğraşma ve didişme lüksü yoktur. Zaten hak yolda olan cemaatlerde bunu göremezsiniz de…
Taassup; bir düşünceye, bir inanışa aşırı ölçüde bağlanıp ondan başkasını düşünmeme durumudur. Bu tanımdaki anlayış nerden bakarsanız bakın haddizatında menfi bir düşüncedir.
Hakikat olsun veya olmasın, kendi şahsî idrakimizin kabul etmediği düşünceleri muzır görmek, onlarla çatışmak bağnazlıktır. Ölçülü olmak şartıyla her düşüncenin yaşama hakkı vardır.
İnsanları dinlemeye ve anlamaya çalışmalıyız. Bu çağın insanlarının en büyük ruhî marazı ‘Ben’ merkezli olmalarıdır. Kendimizi hep merkez kabul ediyoruz. Başkalarının düşüncelerine hoşgörü gösterip tahammül edemiyoruz. Bu iletişimsizlik ciddi çatışmalara zemin hazırlıyor. Aslında birbirimizi dinlemeye ve anlamaya çalışsak ortak noktalarda buluşabileceğiz. Adil olmayı bir denesek, başkalarına karşı davranışlarımız bu çerçevede olsa, onlardan da müspet karşılıklar göreceğimizden eminim. Nefis merkezli çatışma kültürü bizi birbirimizden iyice koparıyor. Nefsin kılavuzluğunda enaniyet denizinin azgın dalgaları arasında çırpınıp duruyoruz. Oysa selamet sahiline çıkmak hiç de zor değil. El ele tutuşursak hepimiz kurtuluruz. Fakat bizler bu azgın dalgalarla mücadele etmek yerine birbirimizin batışını kolaylaştırıyoruz. Bu hareket tarzı kimseye bir şey kazandırmıyor aslında.
Müslüman sorumlu insandır
Günümüzde bencillikler kışkırtılıyor. İnsanlık mukaddes davaları bir kenara bırakmış, haz peşinde koşuyor. Böyle bir zamanda ve ortamda Müslümanlara düşen görev ve sorumluluklar çoktur. Müslüman sorunlu değil, sorumlu insandır. Onun içindir ki Müslüman sorun çözer, sorun çıkarmaz. Günümüzde bazı cemaatlerin birbirine karşı soğuk ve mesafeli oluşlarını anlamakta zorlanıyoruz. Özde birbiriyle aynı değerleri paylaşan cemaatler, ayrıntılarda sıkışıp kalıyor, böylece taassubun çarklarında dağılıp küçülüyorlar.
İnsanlar farklı karakterlerde yaratılmışlardır. Herkes aynı düşünmez, düşünceler bir olsa da düşüncelerin yaşatılma tarzları farklı olabilir. Değişik alternatifleri göremeyen, tek tip insan yetiştirme sabit fikirli nesillerin yetişmesine yol açabilir. Oysa hakikat tek olsa da hakikate giden yollar çoktur. Maksat hakikatse ona giden yolların farklı olmasında herhangi bir beis yoktur. Neticede farklı yollardan gitseler de kutlu yolun yolcuları aynı dorukta buluşacaktır. Yeter ki birbirimizin yollarını kesmeye çalışmayalım, birbirimizin yollarına taş ve diken koymayalım. Eğer bunu yaparsak, hizipleşirsek gücümüz azalır, yutulacak lokma oluruz. Biz lokma olursak, bizi yutacak insanlar elbette birbirleriyle yarışır.