İSLAM ALEMİ / Gazze Direnişi Dünyayı Sarstı

İSLAM ALEMİ
Gazze Direnişi Dünyayı Sarstı
Gülistan Araştırma
Filistin halkının en etkili direniş hareketi olan Hamas’ın 7 Ekim 2023 tarihinde gerçekleştirdiği el-Aksa Tufanı operasyonu, hem Filistin-İsrail meselesinde hem de Ortadoğu bölgesinde önemli bir kırılma oluşturdu.
Esasen çevresi mübarek kılınmış Kudüs şehrinin muhafızı Filistin halkı hiçbir zaman İsrail işgalini kabul etmedi. Yahudi işgaline karşı başlatılan intifada, yani ayaklanma ve protestolar gitgide siyasi bir hareket şekline büründü. Genel grevler düzenlendi, İsrail’e karşı sivil itaatsizlik sergilendi. Ancak protesto şekli, ağır silahlarla donanmış İsrail askerlerine taş atan Filistinli gençlerden ibaretti. İsrail ordusu ise taş atmaktan başka bir silahı olmayan çok sayıda Filistinli sivilin üzerine ateş açıp katletmekten çekinmedi.
Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin Kassam Tugayları’nın fırlattığı 5 bin roket, İsrail için Filistinlileri dikkate almayı gerektiren bir dönemin başladığını gösteriyordu. Bunun yanında Gazze’yi açık hapishaneye çeviren demir parmaklıkların motorlu savaşçılar tarafından aşılması ve İsrail kentlerine motorlu paraşütçülerin gönderilmesi bu harekatı farklı kılan özellikti.
Abluka altında oldukları ve Refah’a çıkan tüneller kapatıldığı halde mücahitlerin silah kapasitesi gerilemedi aksine kendi yeraltı tesislerinde silah üretmeye devam ettiler.
Küçük bir sahil şeridine sıkıştırılmış, dış dünya ile irtibatı kesilmiş, hatta içinde bulunduğu Filistin topraklarından bile koparılmış ve büyük bir yalnızlığa mahkûm edilmiş bir şehir Gazze. Bu yalnızlığa rağmen Gazze, dünyanın hâkim güçlerinin gözlerinin içine baka baka muazzam bir mücadele sergilemeye devam etti. Gazze savaşı, yirmi birinci asırda maneviyatın maddiyata olan üstünlüğünü gösterdi. İman kuvvetinin, tevekkülün ve ölümden korkmamanın insanı nasıl kahramanlaştırdığını ortaya koydu.
Karşılarında; insanlıktan yoksun, zalim bir güç varken, her türlü modern imkânlara sahip olan bu terör devletine karşı bırakın savaşmak, baş kaldırmak bile akıl almaz gibi görünürken, ümmetin en şerefli fertleri olan Gazzeli yiğitler, müslümanların izzetini ve şerefini yeniden ayağa kaldırdılar.
Gazzeliler izzet ve şerefin Allâh’a ait olduğunu, müslümanlar tek yürek olduğu zaman az sayıda olsalar dahî zafere ulaşacaklarını hepimize öğrettiler. Yılmadan, geri adım atmadan her gün düşmanın kalbine korku salmaya, her gün sanki mücadeleye yeni başlamış gibi cihâd etmeye devam ettiler.
İsrail Kana Doymuyor
Hamas’ın direnişi karşısında çok zor durumda kalan İsrail, hıncını masum insanlardan almayı tercih etti. Bugüne kadar toplamda, çoğunluğunu çocuk ve kadınların oluşturduğu 50 binden fazla masum insan İsrail işgal güçleri tarafından şehit edildi.
Masum Gazze halkı, bütün dünyanın gözü önünde İsrail bombalarının hedefi olmaktan ve büyük bir savaş makinası tarafından kıyıma uğratılmaktan kurtulamadılar.
ABD başta olmak üzere Batılı devletlerin büyük çoğunluğu tarafından da desteklenen İsrail, uluslararası hukukun temel ilkelerini ve normlarını ve uluslararası kuruluşların konuyla ilgili kararlarını ihlal ederek Gazze’de savaş suçu, insanlığa karşı suç ve soykırım suçu işlemekten kaçınmadı. Ancak 7 Ekim’den sonra sadece Ortadoğu değil, dünya eskisi gibi olmayacak.
Gazze’deki savaşta Birleşmiş Milletler’in çaresiz kalması, İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan uluslararası sistemin uluslararası hukuku ve barışı koruyamadığını bir kez daha gözler önüne sermiş oldu.
İsrail’in uluslararası hukuku da ihlal ederek gazetecilerden sağlık çalışanlarına, insani yardım görevlilerinden BM çalışanlarına kadar herkesi gözünü kırpmadan öldürmüş olması ve buna rağmen BM Güvenlik Konseyi’nin ateşkes kararı alamaması, örgütün sorunların çözümünde yetersiz kaldığını gösterdi. Bugün artık Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi reformu başta olmak üzere, birçok uluslararası örgütte yeniden yapılandırılmaya gidilmesi gerektiği konuşulur hale geldi.
Başta ABD olmak üzere batının demokrasi ve insan hakları konusunda dünyaya ders verecek bir durumda olmadığı bir kez daha anlaşıldı. Aynı şekilde Avrupa Birliği’nin Ukrayna ve Gazze savaşlarına yaklaşımındaki bariz fark Birliğin iki yüzlülüğünü gözler önüne serdi.
ABD’nin her şeye rağmen İsrail’e askeri yardımını sürdürmesi zaten onu suç ortağı durumuna getiriyordu. Bir de yeni ABD başkanı Trump’ın Gazze’ye el koyup sahillerine turizm tesisleri yapacağını açıklaması bu ülkenin itibarını ciddi olarak sarstı.
Buna mukabil toplumun farklı kesimlerinden birçok insan Filistin davası ve Filistinlilerin yaşadıkları acılar konusunda duyarlı hale geldi. Siyonist kurumların etkisiyle İsrail’in politikalarını sorgulamak bile antisemitizm olarak kabul edilirken, tüm baskılama çabalarına rağmen artık terör devletinin uyguladığı mezalim konuşulur geldi.
Halklar Ayağa Kalktı
Filistin davasına sadece Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bazı İslam ülkelerinden değil, Latin Amerika ve Avrupalı ülkelerden de destek sesleri yükselmeye başladı.
Özellikle Bolivya, Şili ve Kolombiya İsrail’e sert tepki gösterdi. Dünyada 100’ün üzerinde ülkede Filistin yanlısı gösteriler düzenlendi, düzenlenmeye de devam ediyor.
ABD ve Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin İsrail’e koşulsuz desteği, vicdan sahibi Batılıları da rahatsız etti. Başta İngiltere olmak üzere Avrupa’da siyasi ve sosyal depremlere neden oldu.
Filistin meselesi İrlanda kamuoyunu hiç olmadığı kadar politikleştirmiş ve İngiliz karşıtlığını arttırmıştı. Ayrıca İngiltere İsrail’e destek vereyim derken ülkedeki aşırı sağın yükselmesi de toplumsal bir çatışma ve kaos zemini oluşturmaktadır.
İsrail’in Gazze soykırımına tepkiler yalnız İngiltere’de değil, Avrupa ülkeleri ve Amerika’nın her yerinde daha önce eşi benzeri görülmemiş şekilde yayılmış durumunda. İrlanda’da olduğu gibi İspanya’da da geniş çaplı yürüyüşler yapılmakta.
Belçika hükümeti Avrupa’da İsrail’in saldırganlığını en net biçimde tanımlayan ülkelerden biri. Belçika’da Filistin yanlısı gösterilerin yanı sıra İsrail mallarının boykot edilmesi istenmiş ve İsrail’in savaş suçu işlediğine dair açıklamalar yapılmıştır. Belçika ayrıca AB’nin İsrail yanlısı tutumunu da utanç verici olarak tanımlamıştır.
İspanya Başbakanı Sanchez’in Belçika Başbakanı Alexander De Croo ile birlikte yaptığı açıklamalar, İsrail’in tepkisi çekti.
Sanchez, “Uluslararası toplumun ve Avrupa Birliği’nin artık Filistin devletini tanımasının zamanı geldi. Buna değer ve önemli olan bir şey. Bunu AB ile birlikte yapmalıyız ama AB, Filistin devletini tanımazsa İspanya kendi kararını alacaktır.” şeklinde konuşmuş ve “İsrail’in kendini savunma hakkının, aralarında binlerce çocuğun da olduğu Gazze’deki masum sivillerin öldürülmesini içermediğini, Filistin’de yüzbinlerce insanın çektiği korkunç acıların dehşet verici olduğunu” söylemişti.
Diğer yandan Fransa’da her hafta sonu düzenlenen Filistin ile dayanışma gösterileri Fransız liderleri de korkuttu. Fransa yanlısı gösterilerin ve Filistin bayrağının yasaklanması için açıklamalar yapsa ve
Filistin’e destek vermeyi teröre destek vermekle eş tuttuysa da geniş çaplı gösterileri önleyememişlerdi. Yaşanan gelişmelerden tedirgin olmuş olmalı ki Fransız cumhurbaşkanı İsrail’e Gazze’deki kadınları ve çocukları öldürmeyi bırakma çağrısında bulundu.
Almanya ise Holokost geçmişi nedeniyle, İsrail’e en küçük eleştiri yolunun açılmasının, toplumda antisemit söylemlere neden olabileceğinden korkuyor. Holokost korkusu bugün Alman dış politikasını rehin almış durumda. Bu korku Almanların sağlıklı bir karar almasını imkânsız hale getirmiştir.
Bir Alman vatandaşın veya göçmenin İsrail’i eleştirmesi, Filistin lehine gösteri yapılması veya Filistin bayrağı açılması yasaklandı. Fransa’da olduğu gibi Almanya’da da Filistin’e destek veren sporcuların mukaveleleri feshedileceği açıklandı. Almanya’nın devasa ekonomisine rağmen ABD’nin sömürgesi gibi hareket etmesi, ülkede İsrail lobisi ve ABD’nin ne kadar etkin olduğunu bir kez daha gösterdi.
AB’nin politikaları Siyonist kuruluşların Washington’da olduğu gibi Brüksel’de de üstünlük kurduğunu göstermektedir. Ancak Avrupa ülkeleri ve ABD, kurumlar bazında İsrail’e koşulsuz destek sağlarken, sivil toplum başta olmak üzere vicdan sahibi Batılılar Filistin’i destekliyor.
Gösteri ve ifade hürriyetinin kısıtlanmasının yanı sıra İsrail’e yapılan silah yardımı da Filistinli çocukların katledilmesindeki rolü nedeniyle Avrupa’da rahatsızlığa neden oldu. Örneğin kimi üniversiteler, medya, siyaset, akademi, spor, sanat ve iktisadi kurumlar İsrail’in soykırım siyasetini sorgulamadan desteklerken bağımsız akademisyen, gazeteci, sporcu ve sanatçılar İsrail’in insanlık dışı uygulamalarına karşı çıkmaktadır. Siyonizm etkisindeki kurumlar ise buna yönelik tepkilere şiddet ve sansürle cevap vermektedir.
Kısacası Batılı devletlerin takip ettiği İsrail siyaseti kamuoyunda açık bir şekilde rahatsızlığa neden oldu. ABD ve Avrupa ülkeleri akıl ve insanlık yerine ideolojik kaygıları önceleyerek İsrail’in soykırım ve tehcir siyasetine sessiz kalmaları sonucu bu ülkelerin kesinlikle tarafsızlığını ve güvenilirliğini kaybetmiştir.
Bir Ölür Bin Diriliriz!
Gazze soykırımı Batı dünyasında taşları yerinden oynatmaktadır. İsrail’in kural tanımaz katliamları devam ettikçe Batı dünyasında devletlerle halklar arasındaki güven kaybı ve duygusal kopuş hızlanmaktadır. Böylece Gazze halkının acıları ve akan kanı, dünyanın çeşitli yerlerinde bilinçlenme ve ahlaki uyanışa neden olmaktadır.
Gazze’de şehîd olan her mücahidin yerine, sanki Allah-u Teâlâ batıda bir kalbi îmân ile şereflendiriyor. Toprağa düşen her bir çocuk yerine birisini hidayet ruhuyla diriltiyor.
Batıdaki insanların protesto gösterilerine bakınca ne kadar tesirli ve mânâlı olduğunu görüyorsunuz. Allah-u Teâlâ sırf insânî hassâsiyet ve merhamet ile ayağa kalkan insanların kalplerini İslâm ile şereflendiriyor.
Vicdan ehli herkes anladı ki Gazze şehri küçüklüğüne rağmen belki de dünyanın tek özgür olan yerleşim alanı. Zira kendisine hür diyen koca koca devletlerin, maddî imkânlar ve silâhlı güçlerine rağmen, aslında hiç de özgür olmadıklarına, ellerini-kollarını belli odaklara kaptırdıklarına; onların müsaadesi olmadan, bırakın hareket etmeyi, ağızlarını dahî açamadıklarına ve hakikî tutsak olduklarına şâhit olduk.
Gazze olayları Müslüman toplumlarını yöneten liderlerin de maskesini düşürdü. Arap ülkeleri arasındaki fikir ayrılığı su yüzüne çıktı. Bu durum Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) toplantılarında somut tedbirler alınamamasına yol açtı.
İsrail Başbakanı Netanyahu’nun “Arap liderlerine söylüyorum, eğer iktidarlarınızı korumak istiyorsanız, yapabileceğiniz tek şey var: O da sesinizi kesmek” şeklindeki çıkışına Arap ülkelerinden karşılık gelmemesini de bu bağlamda not etmekte fayda var.
Birleşmiş Milletler’in ardından en büyük hükümetlerarası kuruluş olan İslam İşbirliği Teşkilatı’nın 4 kıtada 57 üyesi var. Bu büyük teşkilatın amaçları ve prensipleri:
Üye ülkeler arasındaki dayanışmayı ve işbirliğini güçlendirmek, kutsal mekânların korunması ve Filistin halkının mücadelesini desteklemek
Sosyal, ekonomik, bilimsel, kültürel ve siyasi alanlarda işbirliğini arttırmak
İslam ülkeleri arasındaki ekonomik ve ticari işbirliğini güçlendirmek
İslam’ın gerçek imajını korumak ve savunmak, İslam’ın karalanmasıyla mücadele etmek
Ortak çıkarları garanti altına almak ve korumak ve üye ülkelerin meşru davalarına destek vermek
Kuruluşundan bu yana en önemli gündem maddesi Kudüs ve Mescid-i Aksâ’nın kurtuluş mücadelesini desteklemek olan bu kuruluş, 7 Ekim’den bu yana yaşanan katliamlar karşısında ne yaptı?
Bugüne kadar çeşitli üye ülkelerin evsahipliğinde 14 Zirve, 8 Olağanüstü Zirve toplantısı düzenleyen teşkilat, Türkiye’nin çağrısıyla 11 Kasım 2023 tarihinde Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da toplandı. Ancak gerçekleştirilen İslâm İşbirliği Teşkilâtı ve Arap Birliği Olağanüstü Zirvesi’nden beklendiği gibi hiçbir çözüm çıkmadı.
İsrail’le bütün ilişkilerin askıya alınması, petrol ambargosu kozunun kullanılması ve İsrail uçaklarına Arap hava sahasının yasaklanması gibi önerilerin Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Fas tarafından reddedildiği zirvenin sonuç bildirgesi sadece dilek ve temennilerden ibaretti.
Hilafetin ilga edilmesinden ve Osmanlı devletinin ortadan kaldırılmasından sonra başsız kalan İslam alemi için büyük umutlarla kurulan örgüt ne yazık ki hayal kırıklığından başka bir şey vaad etmiyor. İslam coğrafyasındaki hiçbir soruna çözüm getirmeyen, hiçbir müdahalede bulunmayan örgüt işlevsiz bir hale geldi.
Esasen bu Teşkilat kalkınma, ilerleme ve güçlenme için ihtiyaç duyduğu bütün kaynaklara sahiptir. Yeraltı, yer üstü kaynaklara, genç nüfusa, jeopolitik öneme sahip coğrafi konuma sahip olan bu ülkelerin en önemli eksiği ümmetin birliğine inanmış kadrolarca iyi planlanmış, iyi uygulanan programları hayata geçirmektir. Bu durumda İslam ülkelerinin ortak hareket etmelerine yönelik yeni bir dinamizme ihtiyaç vardır.
İsrail’le Normalleşme Yok!
Öte yandan Arap devrimleri sürecinde tarihi boyunca en güvenli ve rahat dönemini geçiren İsrail, 7 Ekim sonrasında en zayıf dönemlerinden birini yaşamaya başladı. İsrail, Aksa Tufanı sonrasında demir kubbe ismini verdiği hava savunma sisteminin etkisiz olmasıyla bile başlı başına bir güven bunalımı yaşadı. Elindeki silah ve mühimmatı bitirme noktasına getirdiği halde istediği sonucu alamayan İsrail, bundan sonraki dönemde yıkılan imajı ve sarsılan psikolojisi ile de mücadele etmek zorunda kalacaktır.
Aksa tufanı Arap rejimlerinin izlediği “İsrail’le normalleşme politikasını” da başarısız hale getirdi. ABD Ortadoğu’daki Arap devletleriyle İsrail’i İbrahim anlaşmaları adı verilen antlaşmalarla bir araya getirmek istemekteydi. Ancak bundan sonra Arap devletlerinin İsrail ile yeniden normalleşme sürecine girmeleri ve bunu başarıyla tamamlamaları ihtimali düştü. İsrail’in Filistin halkına yönelik soykırıma varan orantısız güç kullanımı sonrasında Arap halklarındaki İsrail karşıtlığı çok üst bir seviyeye çıkmış bulunuyor. Bunu dikkate almak zorunda kalacak olan Arap rejimleri “İsrail’le normalleşme politikası”na en azından ara vermek mecburiyetindedir.
Arap devletleri büyük ihtimalle bundan sonraki dönemde Filistin konusunda nasıl bir siyaset izleyeceklerini yeniden düşünmek zorunda hissedecektir.
Özetle gerçekleştirdiği etkili harekat ile birlikte Hamas’ın dünya üzerindeki dengeleri altüst ettiği söylenebilir.