Helal Lokma Kalbi Nurlandırır
İslam alimleri dini şöyle tarif etmişlerdir:
“Allah-u Zülcelâl tarafından vahiy yolu ile Peygamberlere indirilen, insanların dünyada ve ahirette kurtuluşuna vesile olan itikadî ve amelî nizama din denilir.”
Dinin emir ve nehiylerinin bir kısmı, insanın Allah-u Zülcelâl’e karşı kulluk vazifelerini açıklar. Bunlara ibadet deriz. Bir kısım emir ve hükümler ise, kullar arasındaki muamelelerin Allah’ın rızasına uygun olması için gerekli kanunlardır. Bunlara da muamelat deriz.
Namaz, oruç, zekât, hac gibi ibadetlerimiz nasıl ki; Allah’ın bizim üzerimizdeki hakkı ise, insanlarla olan muamelelerimizin helal olması da Allah’ın hakkıdır. Mesela insanlar arasında cereyan eden ticaret, nikâh, borçlanma, miras ve benzeri hukuki muameleler de Allah’ın rızasına uygun olmalıdır.
Rabbimiz insanlar arasındaki muamelelerin helal olması için bazı sınırlar çizmiştir. Bu sınırların aşılması haramdır, Allah’a isyandır. Mesela Mevla ve tekaddes hazretleri el-Bakara suresi, 229. Ayetinde talak yani boşama hakkındaki hükümleri açıkladıktan sonra; “…Bunlar Allah’ın sınırlarıdır; onları bozmayın. Allah’ın yasalarını bozanlar, ancak zalimlerdir.” Buyurur.
Kur’an-ı Kerim’de hududullah yani “Allah’ın sınırları” mefhumu muamelata dair hükümler açıklandıkça tekrar edilir. Müminlerin bu hükümlere riayet etmesinin ahirette kurtuluş için şart olduğu da birçok ayet-i kerimede bildirilir:
“Bunlar, Allah’ın hudududur, sınırlarıdır. Allah’a ve Peygamberine kim itaat ederse, onu içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır, orada temellidirler, büyük kurtuluş budur. Kim Allah’a ve Peygamberine başkaldırır ve sınırlarını aşarsa, onu, temelli kalacağı cehenneme sokar. Alçaltıcı azap onadır.” (Nisa, 4/13-14)
Dinimiz her müslümanın, kendisi için helal ve haram olan şeyleri bilmesini farz kılar. Mesela bir tüccar, ticaretinin helal olması için lüzumlu bilgileri bilmek zorundadır. Nitekim Hz. Ömer radıyallahu anh, hilafeti zamanında;
“Bizim çarşımızda dini(-n ticaret kaidelerini) bilen kimseler satıcılık yapsın.” (Tirmizî, Vitr, 21/487) diye emretmişti.
Dinin muamelata dair hükümleri her ne kadar kullar arası hukuk gibi görünse de, Allah hakkı olan bir yönü de vardır. Çünkü bu muameleler helal dairesinde yapılmazsa harama girilmiş olur. Haram sınırlarına girmek ise kulun Allah’a itaat etmemesi demektir.
Mevla Tekaddes hazretleri bir ayet-i kerimede kazançlarına haram karıştıranları şöyle tehdit ediyor:
“Ölçü ve tartıda hile yapanların vay haline! Onlar, insanlardan bir şey ölçüp aldıkları zaman ölçüyü tam yaparlar; kendileri onlara bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik yaparlar. Onlar, büyük bir gün için tekrar diriltileceklerini sanmıyorlar mı? O gün insanlar âlemlerin Rabbi huzurunda duracaklardır.” (Mutaffifin, 1-6)
Bu ayet-i kerimelerden anlayabileceğimiz gibi, hayatın İslam’a göre tanzim edilmesini sağlayan, helal ve haramı belirten hükümler, ahirette hesaba çekileceğimiz en mühim esaslardandır.
Allah Tertemiz Kul İstiyor
Helal lokma yemenin, dinin manevi yönü olan tasavvuf hayatımızda da mühim bir yeri vardır. Evvela, helal lokma yemek kişinin Allah’a ihsan üzere güzelce kulluk yapmasının ilk şartıdır. Çünkü yüce isimlerinden biri de el- Kuddüs olan Rabbimiz, her türlü pislikten, lekeden münezzehtir. Bu sebeple kulluğuna da ancak temiz kimseleri kabul eder.
Allah ve tekaddes hazretleri, huzuruna duran kullarının vücudunun sadece helal lokma ile beslemesinden razı olmakta, ancak arınmış, tertemiz kullarının ibadet ve dualarını kabul etmektedir.
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:
‘Allah Teâlâ temizdir; sadece temiz olanları kabul eder. Allah Teâlâ peygamberlerine neyi emrettiyse mü’minlere de onu emretmiştir. Cenâb–ı Hak Peygamberlere:
“Ey peygamberler! Temiz ve helâl olan şeylerden yiyin, iyi ve faydalı işler yapın!” buyurmuştur. Mü’minlere de:
“Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin,” buyurmuştur.” Resûl–i Ekrem daha sonra şunları söyledi:
“Bir kimse Allah yolunda uzun seferler yapar. Saçı başı dağınık, toza toprağa bulanmış vaziyette ellerini gökyüzüne açarak: Yâ Rabbi! Yâ Rabbi! diye dua eder. Halbuki onun yediği haram, içtiği haram, gıdası haramdır. Böyle birinin duası nasıl kabul edilir!’ (Müslim, Zekat 65)
Hacca gitmek, hayli meşakkatli bir ibadettir. Kişinin sırf Allah’ın beytini haccetmek için günlerce evinin rahatından, işinin başından ayrılması, yolculuk zahmetlerine katlanması büyük bir fedakârlıktır. Ama eğer kişinin yediği içtiği helal değilse onca zahmeti bile boşa gitmektedir. Bu gerçekten büyük bir ikazdır.
Allah-u Zülcelâl namaza duran bir müslümanın, elbisesinde, seccadesinde bir necaset olmasını istemediği gibi; vücudunda da haram bir lokma olmasına razı olmaz. Hatta bazı rivayetlere göre, vücuda giren haram lokma, helal ile değişip vücuttan atılıncaya kadar kulun duasının kabul edilmeyeceği bildirilmiştir.
Haram lokma yiyenin ameli kabul edilmediği gibi, zaten amel yapmak da kendisine zor gelir. Çünkü helal lokma kul için nur olurken haram lokma zulmet olur. Kalp haram lokma yemekle kararınca insan ibadetinde huşu duymaz, kendinde namaz kılma kuvveti bulamaz.
Tasavvuf yolunun büyükleri, ibadet ve zikirde huşu duymak için helal lokma yemeye dikkat etmeyi emretmişlerdir. Şâh-ı Nakşibend Hazretleri şöyle buyurur:
“Namazda huzuru elde etmek ancak helal yemekle mümkündür. Kişi helal rızık elde etmeye dikkat ederse, bu durum namazın dışında, abdest alırken ve hatta iftitah tekbirleri sırasında kişide kalp huzuru sağlar.”
Sevenlerinin anlattığına göre, Şah-ı Nakşibend hazretleri helal lokma yemeğe çok dikkat ederdi. O tarlasını sürerken hayvanı fazla yormaz, karnını güzelce doyururdu. Yemek pişiren kişilerin gönüllü olmasına, hizmetini helal etmesine dikkat ederdi. Helal lokma temin etmeye böyle hassasiyet gösterdiği için, birçok kimseler onun helal yemeğini yemek için evine gelirlerdi. Hatta birçok hastaların onun helal yemeğini yemekle şifa bulduğu haber verilmiştir.
Helal lokma yiyen, ibadette huşu hisseder, derecesi yükselir. İbadeti samimi olduğu için, kalbinin ahvali düzelir, selim bir kalp sahibi olur. Selim bir kalp de insanı ahlâksızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Böylece insan helal-haram gözetmeye daha da fazla dikkat eder, şüphelilerden de kaçınır.
Helal harama dikkat etmeyen kimse, şüpheli ve karışık kazancından yedikçe ibadetten huşu duyamaz. Bu hâl üzere ibadetini zahiren yapsa da, bu namaz onu kötülükten alıkoymaya yetmez. Kişi yediği haram lokmanın tesiriyle başka günahlara ve ahlâksızlıklara da yönelir.
Sehl bin Abdullah Tüsteri kuddise sirruhu hazretleri şöyle diyor:
“Haram yiyenlerin yedi azası, istese de istemese de günah işler. Helal yiyenlerin azası ibadet eder, hayır işlemesi kolay ve tatlı gelir.”
İşte bu sebeple kulun ibadet hayatını ve manevi halini düzeltebilmek için helal lokmaya çok hassasiyet göstermesi gerekir. Eğer insan rızkını sadece helalden kazanmak için gayretli olursa Allah-u Zülcelâl ona nasibini muhakkak helal yoldan gönderir.
Bir hadisi şeriflerinde Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz şöyle buyururlar;
“Ey insanlar Allah’a karşı muttaki olun ve (rızık) talebinizde güzel davranın! Zira hiç kimse (Allah’ın kendisine takdir ettiği) rızkı eksiksiz olarak elde etmeden ölmez. Rızkı gecikse bile sonunda ona mutlaka kavuşacaktır. Öyleyse Allah’tan korkun ve (rızık) talebinizde güzel davranın, helal olanı alın, haram olanı terk edin!” (İbn-i Mâce, Ticârât, 2)
Rabbimizin güzel isimlerinden biri er-Rezzak’tır. O dünyada bütün mahlukatın rızkını verir. Öyleyse rızık konusunda şeytanın vesveselerine uymayıp, helal yollar ile yetinmeye çalışmalıdır. Çünkü helal lokma bereket vesilesidir, ihtiyaçlara kafi gelir. Halbuki haramın bereketi yoktur.
Haram Kazanç Felakettir
Helal lokma yemenin ibadete bakan yönü olduğu gibi, bir de muamelata ve kul hakkına bakan yönü vardır. Dinimize göre bazı şeylerin haramlığı, bizzat kendisinde olduğu gibi, bazılarınınki ise kazanma biçimindedir. Mesela şarabın kendisi haramdır, kişi elinin emeğiyle kazanmış olsa da haramdır. Ekmek ise helaldir ama ekmeği kazanırken meşru olmayan bir yol ile kazanılmışsa o ekmek de helal olmaz.
Allah azze ve celle bir ayet-i kerimede buyuruyor ki:
“Ey İman edenler! Mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin. Karşılıklı rızaya dayalı ticaretle yiyin. Haram ile nefsinizi mahvetmeyin. Allah şüphesiz ki size merhamet eder.” (Nisa; 29)
Başkasının hakkını yiyen kimse, hem kendi nefsine yazık etmiş olur, hem de ahirette kul hakkı ile hesaba çekilip azaba uğratılır. Malum olduğu gibi, bir kişinin Allah’a karşı kulluk vazifelerinde kusuru olursa, tevbe eder ve Allah-u Zülcelâl dilerse affeder. Ama kul hakları ahiret gününe kalır. Hak sahibi hakkını helal etmedikçe kişi yerinden ayrılamaz. O gün herkesin azaptan kurtulmak için çok sevaba ihtiyacı olduğunu düşünecek olursak kul haklarından sakınmanın önemini anlayabiliriz.
Onun için en güzeli, biraz zahmet çekerek de olsa mutlaka helal kazanmaya çalışmalıyız. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de şöyle buyuruyor:
“Hiçbir kimse, asla kendi kazancından daha hayırlı bir rızık yememiştir. Allah’ın Peygamberi Dâvûd aleyhisselam da kendi elinin emeğini yerdi.” (Buhârî, Büyû’ 15)
Nebi aleyhisselatu vesselamın bilhassa Hz. Davud’u zikretmesinin sebebi, onun kendi kavminin başında komutan ve idareci olması sebebiyledir. Hz. Davud bu vazifesine rağmen demircilik sanatıyla zırh imal ederek helalden kazanırdı.
Rabbimiz, helal ve haram olan kazanç yollarını açıklamıştır. Mesela kişinin ücretli çalışması, dürüstçe ticaret yapması, kira bedelleri gibi yollar meşrudur. Faiz, kumar, haram şeylerin ticareti, ticarete hile karıştırmak, ücretli kişinin iş sahibine haksızlık etmesi gibi yollardan elde edilen kazanç ise haram olur. Maalesef zamanımızda haram ve şüpheli kazançlar çoğalmıştır, bu sebeple hassasiyet göstermek icab eder.
Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de helak edilmiş milletlerin ahvalini anlatırken, Resullerinin onları ticarette haksızlık yapmaktan sakındırdığını ama dinlemediklerini bildirmektedir. (Hud, 84-86)
Bugün gençlerimize piyango, kumar ve benzeri haram yoldan kolay para kazanma tuzakları kurulmaktadır. Onları bu gibi tuzaklara karşı şuurlandırmamız çok mühimdir.
Ahir zaman fitnelerinden korunup helalden kazanmak için, Peygamber Efendimizin Hz. Ali’ye tavsiye ettiği duayı çok okuyalım:
“Allahım! Bana helâl rızık nasib ederek haramlardan koru! Lütfunla beni senden başkasına muhtaç etme!” (Tirmizî, Daavât 111)