Hadis-i Şerifler
* Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki hiçbiriniz, ben kendisine ebeveyninden, çocuğundan ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça, iman etmiş olamaz. (Müslim, İman 69-70)
* Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir. (Tirmizî, İlm, 14)
* İnsanların Peygamberlerden öğrenegeldikleri sözlerden biri de: ‘Utanmadıktan sonra, dilediğini yap!’ sözüdür. (Buhârî, Enbiyâ, 54; EbuDâvûd, Edeb, 6)
* İki göz vardır ki, cehennem ateşi onlara dokunmaz: Allah korkusundan ağlayan göz, bir de gecesini Allah yolunda, nöbet tutarak geçiren göz. (Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd, 12)
* İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız. (Müslim, Îmân, 93; Tirmizî, Sifâtu’l-Kiyâme, 56)
* Hiç şüphe yok ki doğruluk iyiliğe götürür. İyilik de cennete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğru sözlü) diye yazılır. Yalancılık kötüye götürür. Kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye Allah katında kezzâb (yalancı) diye yazılır. (Buhârî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103, 104)
* Peygamberimiz işaret parmağı ve orta parmağıyla işaret ederek: “Gerek kendisine ve gerekse başkasına ait herhangi bir yetimi görüp gözetmeyi üzerine alan kimse ile ben, cennette işte böyle yan yanayız” buyurmuştur. (Buhârî, Talâk, 25, Edeb, 24; Müslim, Zühd, 42)
* Her insan hata eder. Hata isleyenlerin en hayırlıları tövbe edenlerdir. (Tirmizî, Kiyâme, 49; Ibn Mâce, Zühd, 30)
* Mü’mine zarar veren veya hile yapan mel’undur. (Tirmizi, 1942)
* Ölüyü, (mezara kadar) üç şey takip eder: Ailesi, malı ve ameli. Bunlardan ailesi ve malı geri döner, ameli kendisiyle baki kalır. (Müslim, 2960)
* Hediyeleşin, zira hediye, kalpteki kuşkuları giderir. Komşu kadın, komşusu kadından gelen (hediyeyi) hakir görmesin, bir koyun paçası parçası olsa bile. (Tirmizi, 2131)
* Dul ve fakirlere yardım eden kimse, Allah yolunda cihad eden veya gündüzleri (nafile) oruç tutup, gecelerini (nafile) ibadetle geçiren kimse gibidir. (Buhârî, Nafakât, 1; Müslim, Zühd, 41;Tirmizî, Birr, 44; Nesâî, Zekât, 78)