Dünya Dertlerinden Kurtulmak İçin
Abdullah İbnu Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor:
“Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Kim gam ve tasalarını bire indirir ve sadece ahiret tasasına gönlünde yer verirse, onun dünyevi gamlarını Allah-u Zülcelâl giderir. Kim de gam ve tasalarını dünya ahvaline dağıtacak olursa, Allah onun, vadilerden hangisinde helak olacağına aldırış etmez.” (İbn Mâce, Mukaddime 23; Zühd 2)
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, bu hadis-i şerifinde, dünya işleri için tasa çekmeyip, bütün gayretini ahiret için sarf etmeyi teşvik etmektedir. Eğer gönlünü yalnız Allah’a bağlarsa Allah’ın onu dünya tasalarından kurtaracağını da müjdelemektedir. Bunun yanında, dünyaya karşı hırslanmanın ise insanı helake götüreceği yönünde bir ikaz da bulunmaktadır.
Allah-u Zülcelâl birçok ayet-i kerimelerde dünya hayatını gaye haline getirmeyi, inkârcıların vasfı olarak zikretmiştir:
“Onlar, hayat ancak bizim şu dünya hayatımızdan ibarettir, biz bir daha dirilecek değiliz derler.” (En’âm, 29)
Elbette ahirete iman etmeyenler bütün ümitlerini fani dünya hayatına bağlar, sırf dünyayı mamur etmeye çalışır ve türlü haksızlıklar da yaparlar. Ama ölümden sonra başlayacak ebedi bir hayata iman edenlere böyle bir anlayış asla yakışmaz.
Dünya hırsı insanı, başkalarıyla çekişmeye, kıskançlığa ve daha birçok kötü ahlaka yönlendirir. Üstelik insan huyunun kötülüğünü fark bile edemez. Hz. Enes radıyallahu anh Peygamberimizden rivayetle şöyle anlatıyor: “Dünya sevgisi her çeşit hatalı davranışların başıdır. Bir şeye olan sevgin seni kör ve sağır yapar.” (Ebû Dâvud, Edep 125,)
Gönlü dünya hırslarıyla dolu olan, hem ahirete hazırlanamaz hem de dünya hayatında da huzur da bulamaz. Hem Allah’a karşı kulluğu kötüdür, hem insanlarla muamelatı kötüdür. Bir gün Resulullah sallallahu aleyhi veselleme bir adam gelerek:
“Ey Allah’ın Resülü! Bana öyle bir amel gösterin ki, ben onu yaptığım takdirde Allah beni sevsin, halk da beni sevsin” dedi. Nebi aleyhisselatu vesselam;
“Dünyaya rağbet gösterme, Allah seni sevsin, insanların elinde bulunanlara göz dikme ki onlar da seni sevsin!” buyurdular.” (İbn Mâce, Zühd 1)
Ham Meyve Gibi Olmayalım!
Dünya işlerini dert etmek, dünyaya bağlı olmaktan kaynaklanır. Hz. Mevlana rahimehullah bu hakikati şöyle bir misal ile izah ediyor:
“Bu dünya bir ağaç gibidir. Biz de bu alemin yarı ham, yarı olgunlaşmış meyveleri gibiyiz.
Ham meyveler dala iyice yapışır. Oradan kolay kolay kopmazlar. Çünkü ham meyve, köşke, saraya lâyık değildir.
Bu dünyadan başka hayat tanımayanlar ham meyve gibi, dünyadan ayrılmak istemezler. Çünkü Allah’ın huzuruna, sultanın sarayına, cennete çıkacak ne yüzleri, ne de olgunlukları vardır.
Allah-u Zülcelâl insanı cennete layık hale getirecek olgunlaşma yollarını gösterir. Hatta karşısına çıkan her şey onu cennete sevk eder. Ermesini, olmasını destekler. Rüştlerini isbat edip şaşırmayanların yolu cennete ulaşır.”
İnsan manevi yönden olgunlaştıkça ahirete arzusu çoğalır. O zaman dünya işleri gönlünde fazla yer etmez. Bu hale geldiği zaman hem kendisi huzur bulur, hem Allah’ın katında ve mümin kulların yanında iyi bir insan olur. İşte insanı bu hale ulaştıracak olan, daima Allah’ı ve ahiret gününü hatırlatacak olan Allah dostlarının sohbeti ve rabıtasıdır.
Allah’ın rızasını kazandıran her salih amel ve faziletli ahlak daima dünya nimetlerini ve zevklerini feda etmeyi gerektirmektedir. Bu ise nefse zor gelir; çünkü nefis peşin elinde olan dünyaya dalmıştır. İşte bu sebeple gönlümüzden bu sevgiyi silip, bütün derdimizin ahiret gününde Allah’a hesap vermekten ibaret olması için bize kuvvetli bir muhabbet gerekir.
Elbette insan bir yönden de yaşadığı müddetçe dünya nimetlerine de muhtaçtır. Allah-u Zülcelâl de insanoğluna ihtiyaçlarını temin etmek için helal işlerde çalışıp çabalamasını yasaklamamıştır. Fakat gönlüne dünya sevgisini koymayıp, asıl nimeti verenin Allah olduğunu unutmamasını emretmiştir. Böyle olursa dünya için çalışmanın sakıncası yoktur.
“Öyle kimseler vardır ki, ne ticaret ne de alış veriş onları Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.”(Nur; 37)
İşte ibadetini aksatmadan, aşırı hırsa kapılıp haram helali karıştırmadan, zekatını vererek ve rızkı verenin Allah olduğunu bilerek dünya işlerini sürdüren kişiler; iki cihan saadetine ermiş olurlar.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki:
“Kimin düşüncesi ahiret olursa, Allah ona gönül zenginliği verir, işlerini kolaylaştırır. İstemediği halde dünya nimetleri verilir. Kim ahireti unutup sadece dünyayı düşünürse, Allah da fakirliği onun gözleri önüne diker, işlerini darmadağın eder. Dünyada ise, ancak kendisine takdir edilen kadar verilir.” (Tirmizi, Sıfat’ul-Kıyame, 30)
Böyle bahtiyar kullardan olmak için gönlümüzü yalnız Allah-u Zülcelâl’e ve bizi Allah’a yaklaştıracak mübarek Zatlara, amellere ve vesilelere bağlayalım. Allah-u Zülcelâl bizi kendi kulluğuyla meşgul etsin, dünya endişelerinden kurtarsın. Amin.