Beyazıdhan’ın Fransız Asilzâdesine Nasihati
“Ya yıkarlar ya da biz
gidip yerle bir ederiz!”
Yıldırım Bayezid Osmanlı tahtına oturunca Çandarlı Koca Vezir Ali Paşa şöyle demekten kendini alamamıştı: “Babasının yolunda şanla şerefle yürüyecek, Osmanlı sancağını doğuda ve batıda yükseltecektir.”
Birinci Bayezid, “Yıldırım” lâkabına gerçekten de lâyıktı. Savaşlarda ve dış siyasette yıldırım gibi çakıyordu.
Bizans İmparatoru Beşinci YuannisPaleologos’un İstanbul surlarını takviye için üç kiliseyi yıktırıp taşlarından kuleler yaptırdığını duyduğu gün, gazapla yerinden fırladı.
“Bizim rızamız olmadan surlarda hiçbir tamirat ve takviye yapılamaz. Bu, bizi hiçe saymaktır!” diye haykırdı, “Ya kuleleri yıkarlar yahut biz gider, yerle bir ederiz!”
Müthiş bir korkuya kapılan Bizans İmparatoru, derhal kuleleri yıktırdı, Padişahtan da özür diledi. Ve bir müddet sonra ölünce, yerine oğlu İkinci Manuel Paleologos geçti. Yıldırım Bayezit’in ondan da istekleri vardı. Gönderdiği elçiler vasıtasıyla şunları emretti: “Bizans Konstantiniye’sinde bir kadımız bulunacak, dindaşlarımız onun tarafından muhakeme edilecek. Vaktiyle İmparator Yuannis’in taahhüt ettiği vergiler, geciktirilmeden Osmanlı Devletine ödenecek. Bizans Ordusu, gerektiği zaman Osmanlıların safında savaşa katılacak, ayrıca Konstantiniye’de bir cami inşa edilecek.”
İmparator ürkek ürkek bakınıyor, emirlerin sonunu merak ediyordu. Acaba müeyyidesi (yaptırımı) ne idi? Fazla beklemeden onu da öğrendi. Yıldırım, kendinden beklenen bir celâdetle meydan okuyordu:“Fermanımızı dinlemezsen surların içine kapan ve asla dışarı adımını atma; zira sur dışı bütünüyle mülkümüzdür!”
Yıldırım Bayezid, böyle bir padişahtı.
“İşte hak, işte
selahiyet” dedi
1393’te Bulgaristan, tamamıyla sınırlarımız içine alınınca Macar Kralı Sigismund’un ayranı kabarmıştı. Bir yandan bir Haçlı ordusu toplarken, diğer yandan vakit kazanmak için Yıldırım Bayezit’e bir elçilik heyeti gönderdi. Elçilere yüksekten atmalarını tembihlemişti. Elçiler Bursa’ya gelip Padişahın huzuruna çıktılar. Hediyelerini takdim ettiler. Nihayet Kral Sigismund’dan aldıkları talimata uygun biçimde yüksekten atmaya, adeta Yıldırıma hesap sormaya cüret ettiler:
– Kralımız haşmetlüSigismund, Bulgaristan’ı hangi hak ve salâhiyet ile işgal ettiğinizi sorar.Yıldırım Bayezid yine yıldırım gibiydi. Başının ucundaki rafta duran Kur’an-ı Kerim’i işaret etti.
– İşte hak! Dedi.Ardından kılıcına el atıp yarıya kadar çekti:
– Ve işte salâhiyet! İlhamımızı Kur’an-ı Kerim’den alır, kılıcımızla yolu açıp, küffarı dize getiririz. İtirazı olan, karşımıza çıkar!
Ve Macar Kralı Sigismund, Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid’in karşısına, koca bir Haçlı ordusuyla birlikte Niğbolu meydanında çıktı.Sigismund, kalabalık Haçlı ordusuna bakınca öylesine gururlanıyordu ki: “Gök kubbe çökse mızraklarımızla tutarız!” diye övünüyordu.
Avrupa’nın en soylu, en mahir kumandanları, generalleri ve asilleri bu savaşta vazife almıştı. Bunların en başında Never Kontu Korkusuz Jan (Jean SansPeur) geliyordu. Övünmede Sigismund’la yarışırcasına şunları söylüyordu:“Fransa Ordusu, Avrupa’nın en kuvvetli, en talimli ordusudur. Bayezid’i mağlûp edeceğimizden asla şüphe etmiyorum.”
Hohenzollar Kontu Frederik ise sevinç içinde el ovuşturuyor: “Nihayet Osmanlıları Avrupa’dan atacak, geldikleri topraklara kadar kovalayacağız. Bu zafer, bütün Avrupa’nın zaferidir, hepimizin en büyük bayramı olacaktır” diyordu.
Feci şekilde hezimete uğratıldılar
Sevinçleri kursaklarında kaldı. Bayramları tersine dönüp en kara günleri oldu. Yenildiler (25 Eylül 1396). Hem de kötü yenildiler. Yirmi yedi Fransız asilzadesi esir düştü. Haçlı Ordusu bütünüyle bozuldu. Fransa Kralının torunu Korkusuz Jan da esirler arasındaydı.
Durum Fransa kralına, JakHelli isimli bir soylu tarafından rapor edildi:“Haşmetmeab, müthiş bir bozguna uğradık! Tarihte böyle bir bozguna bir daha bilmem rastlanmış mıdır? Sanki gök kubbe üstümüze çöktü! Zafere ulaştığımızı sandığımız bir sırada, korkunç bir mağlûbiyete sürüklendik. Şunu itiraf etmek lâzım ki Sultan Bayezid, ender rastlanan bir savaşçı, büyük bir dâhi ve bir cesaret timsalidir. Maalesef torununuz asil Jan da esir oldu, hamşetmeab, üzgünüm.”
Kral harekete geçti. Başta torunu Jan olmak üzere, esir bulunan Fransız soylularını kurtarmak için, Padişaha, 200 bin duka altını ve külliyetli hediyeler gönderdi.
Yıldırım Bayezit, esirleri bırakmaya razı olmuştu. Ama bunu paraya değer verdiği için değil, tarihe bir vesika bırakmak için yapmıştı. Nitekim Fransa’ya hareketlerinden az önce esir Fransız asilzadelerini huzuruna çağırdı.
– Birlikte yemek yiyeceğiz, dedi. Kendinizi esirim değil, misafirim kabul edin.Bu, hepsi için de büyük bir şerefti. Cihan Padişahıyla aynı sofrada yemek yiyeceklerdi. Korkusuz Jan:
– Ne lütuf, efendimiz! Diye mırıldandı. Bizi ihya ettiniz…
Yemekten sonra da kendini tutamayarak şunları söyledi:
– Esir bulunduğumuz müddetçe kimse tarafından horlanmadık, tartaklanmadık, hiçbir hakarete uğramadık. Hatta keselerimiz altın dolu olduğu ve bunu bildikleri hâlde kimse el uzatmadı. Sizden ve komutanlarınızdan sadece iyilik gördük. Yazık ki biz sizi yanlış tanımışız! Hayatımız boyunca bir daha Osmanlı Sultanı siz Haşmetlü Bayezid Han’a karşı gelmeyeceğimize, hiçbir zaman Osmanlıya karşı kılıç çekmeyeceğimize şerefimiz üstüne yemin ediyoruz!”
Beyazid’in Fransız
asilzadesine nasihati
Yıldırım Bayezid gülümsüyordu; yüzünde başka hiçbir değişiklik olmamıştı.
– Hakkımızdaki düşüncelerin için teşekkür ederiz, diye konuşmaya başladı. Memleketinin en ileri gelenlerindensin. Fransa Kralının torunu ve bir prensin oğlusun. Bir savaşta yenildin diye mahzun olma. Daha çok gençsin. Biz sana hakaret etmedik, seni küçümsemedik; ancak memleketine dönünce hata affetmesini bilmeyen vatandaşların tarafından hakarete uğrayabilirsin. Bu yüzden başarı kazanıp şerefini kurtarma kaygusuna kapılabilirsin. Belki o zaman bizimle tekrar savaşmak istersin. Sana yeminini iade ediyoruz. Memleketine dön. Bizimle tekrar savaşmak istersen çok sayıda Avrupa kralıyla ittifak et. Ordun ne kadar kalabalık ve kuvvetli olursa biz o kadar memnun oluruz! Çünkü yendiğimiz ordunun kuvveti, zaferimizin büyüklüğüne delil teşkil eder. Biz cenk meydanında şehit düşmüş Cennetmekân Murat Han oğlu Bayezid Han’ız.
Savaş ve zafer için doğmuş bir padişahız. Şimdi yolun açık olsun. Güle güle git ve arzu edersen tekrar gel. Emin ol, bizi karşında bulacaksın!
Evet, o böyleydi. Can düşmanını bile affeder, ona şefkat eder, hürmet eder, ama cenk meydanında yıldırımlar gibi düşer, düştüğü yeri yakıp kavururdu.
Böyleydi, o…