Atâullah İskenderî Hazretleri
Şazeli Tarikatının
büyüklerindendir
Evliyanın büyüklerinden. İsmi Ahmed bin Muhammed’dir. İbn-i Atâullah İskenderi, Tacüddin-i İskenderi adlarıyla meşhur olmuştur. Maliki mezhebi âlimlerinin ve Şazili tarikatının büyüklerindendir.
Ebu Hasan-ı Şazeli (1197-1258) hazretlerinin halifesi Endülüslü Ebu Abbas-ı Mursi’den ve daha sonra Yakut-i Arşi hazretlerinden feyz almıştır. İbn Atâullah hazretleri 1309 (H.709) senesinde Mısır’da vefat etmiş olup kabr-i şerifi Karafe mezarlığındadır.
İbn-i Atâullah hazretleri, Ebu’l-Abbas-ı Mursi ile Yakut-i Arşi’den ilim öğrenip feyz ve bereketlerinden istifade etti. Tasavvufta Ebu’l-Abbas Mursi hazretlerinin sohbetlerinde kemale erdi. Tefsir, hadis, fıkıh, nahiv, usul ve benzeri ilimlerde söz sahibi olan âlimlerden oldu. Kahire’de yerleşerek, insanların doğru yola gelmesine, Cehennem’den kurtulmasına vesile olmak için çok çalıştı.
Allahu Teâlâ’nın emirlerini bildirmek ve yasaklarından sakındırmak için insanlara devamlı vaaz ve nasihat ederdi. Zamanını; öğrendiği zahiri ilimleri ve Allahu Teâlâ’yı tanımak için lüzumlu olan marifet bilgilerini insanlara öğretmekle geçirirdi.
Haramlardan şiddetle kaçar, şüpheli korkusuyla mubahların bile fazlasını terk eder, dünya malına hiç meyletmezdi.
İbn Atâullah kuddise sirruhu, Şazeli tarikatı içerisinde önemli bir konuma sahipti. Tarikatın müessisi olan Ebu’l-Hasan Şazeli kuddise sirruhu ve halifesi olan Ebu’l-Abbas Mursî kuddise sirruhudan sonra, üçüncü büyük şahsiyet olarak kabul görmüş ve tanınmıştır. Yaptığı sohbet ve verdiği vaazlarla insanları etkilemiş olup gerek yaptığı konuşmalarda gerekse yazdığı eserlerde, tasavvufun tartışmalı konularına girmemiştir.
Tefekkür ve İhlâsa
önem verdi
İbn Atâullah hazretleri, fikrî temellerini riya ve şöhretten uzak bir ibadet hayatı üzerinde yoğunlaştırmış, taate, tevekkül ve teslimiyete önem vererek, bunları düşüncesinin temel kavramları haline getirmiştir. Sözlerinde, aşka ve cezbenin coşkunluğuna yer vermemiş, daha çok düşünmeyi esas alarak, tefekkürün inceliklerine ağırlık vermiştir.
İbn Atâullah rahmetullahi aleyh, en çok da Allah’ın rızasını esas alan ihlâs sırrı üzerinde durmuştur. O, birtakım şekil ve suretlerden ibaret olan amel ve ibadetlerin, kalplerde yer edinen, bulunması gereken ihlâs sırrı ile bir anlam kazandığını ifade etmiş ve böylece ihlâsın, ibadet ve amellerin ruhunu teşkil ettiğini belirtmiştir.
Allahu Zülcelal’e hakiki kulluk vazifesini yerine getirebilmek için insanın, fakrını ve aczini anlaması gerektiği üzerinde durmuş ve Allah’a daima muhtaç olduğumuzu akıldan çıkarmamak gerektiği düşüncesiyle hareketi mihenk edinmiştir.
İbn Atâullah verdiği sohbetler ve yazdığı eserleriyle çok sayıda insanı etkilemiştir. Birçok kimse onun fikir ve düşüncelerinin etkisinde kalmıştır. Özellikle de tasavvuf mensupları üzerinde iz bırakmıştır. Yazdığı eserleriyle, başta Kuzey Afrika olmak üzere, birçok İslam beldesinde tanınmış, bu eserlerle ilgili olarak çok sayıda şerhler (tevil; açıklama ve yorum) kaleme alınmıştır.
Eserleri muhtelif dillere tercüme edilmiş olup 1309 yılında, Kahire’de (Mısır) vefat etmiştir. Kabr-i şerifi, Medrese-i Mansuriye’de, Karafe Mezarlığında olup bugün ziyaret edilmektedir. Allah bizleri ilminin bereketinden mahrum etmesin.
‘Hikem-i Atâiyye’nin yazarı
Birçok eser yazmış olan İbni Atâullah hazretlerinin ‘Hikem-i Ataiyye’si en meşhur eseridir. Eser, numaralandırılmış hikmetlerden oluşmaktadır.
Tasavvuf edebiyatının en çok okunan eserleri arasında yer alan, 50’den ziyade şerhe konu olan, 4 kez İngilizceye, 2 kez Fransızcaya, 1 kez de İspanyolcaya tercüme edilen Hikem-i Atâiyye, Seyda Yahya Abbasi Hazretlerinin ve Prof. Dr. Abdülaziz Hatip’in tercüme ve şerhleriyle günümüz okuruyla buluşmuştur.
MÜ İlahiyat Fakültesi, Tasavvuf Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. H. Kamil Yılmaz, ‘Hikem-i Atâiyye’ kitabına yazdığı önsözde şöyle diyor: “Hikem-i Atâiyye, camilerde, medreselerde, tekkelerde ve hatta evlerde gruplar halinde okunarak, büyük bir mazhariyete nail olmuştur. Değişik ilmî seviyelerden ve sosyal statülerden pek çok insanın dikkatini çeken bu eser üzerine, onlarca şerh yazılmıştır. Eserin tutulmasının sebebi, insan gerçeğine getirdiği yorum ve insanlara verdiği ümit ışığıdır. Her sınıftan insanın zevkle okuduğu Hikem-i Atâiyye’de, her insanın anlayacağı ve kabulde zorlanmayacağı hayat gerçekleri vardır.”
Eserin şârihlerinden olan Prof. Dr. Abdülaziz Hatip şunları söylemiştir: “Eser, her mezhep ve tarikata mensup âlimler tarafından ilgiyle karşılanmış ve şerh edilmiştir. Bu yönüyle, bütün Müslümanların müşterek klasik kaynakları arasında yer almıştır. Eseri okurken, ruhta hikmet şimşeklerinin çaktığını, iç âleminizde marifetullah ve ihlâs çiçeklerini açtıracak feyizlerin, damla damla süzüldüğünü hissedeceğinizden eminim.”
Daha ilk hikmetinde, “Günah işlediğinde bile ümidin azalması, amele güvenmenin alâmetlerindendir” diyor, İbn Atâullah. Tasavvufi hakikatleri bir bir serdettikten sonra, kitabın sonundaki münacat bölümünde yine aynı noktaya dönüyor: “Allah’ım! Günahkâr olsam da rahmetine olan ümidim kesilmez, Sana itaat etsem de korkun yüreğimden çıkmaz. Birer sanat eserin olan varlıklar beni sana sevk etti. Keremine ilişkin bildiklerim, Senin kapından ayrılmamayı öğretti. Allah’ım, ümit kaynağım Sen olduktan sonra, nasıl mahrum kalırım ki? Yine, güvencem Sen iken, nasıl zelil düşebilirim ki?” diyerek, kısacık bir cümleyle sarsar insanı…
İmam Abdulvehhâb Şa’rânî kuddise sirruhu, İbn-i Atâullah kuddise sirruhu için; “(Sonradan gelenler arasında) Onun kıymetli sözlerinden daha manalı bir söz işitmedim. Kendi görüşünde olmayanlar bile, onun söylediklerinde bir hata ve kusur bulamazlardı. Allahu Teâlâ ondan razı olsun” derdi.