ALLAH DOSTLARI / İbrahim ed-Desûkî -KS-
ALLAH DOSTLARI
İbrahim ed-Desûkî -KS-
Yusuf Şahin
Tam ismi, İbrâhim bin Ebü’l-Mecîd ed-Desûkî rahmetullahi aleyhtir. Mısır’da yetişen büyük velîlerdendir. Kendisine Burhâneddîn lakabı verilmiştir. Nesebi Hazreti Hüseyin radıyallahu anh vasıtasıyla Peygamber efendimize aleyhisselatu vesselama dayandığı için seyyiddir.
Miladi 1235 (Hicri 633) senesinde Mısır’ın güneyinde doğdu. Ömrünün çoğunu aynı bölgedeki Desûk kasabasında geçirdiğinden Desûkî nisbesiyle tanındı. Babası Ebü’l-Mecd Abdülazîz, Rifâî şeyhlerinden Ebü’l-Feth Ebü’l-Ganâim el-Vâsıtî’nin damadı ve halifesiydi.
İbrâhim ed-Desûkî hazretleri ilim tahsiline Desûk’ta başladı. Kur’an’ı ezberledi; Şâfiî fıkhı okudu. Sonra babasından Rifâiyye hırkasını giydi. Daha sonra Sühreverdî şeyhlerinden Necmeddin İsfahânî’ye intisap etti.
Ayrıca Abdürrazzâk hazretlerinin de teveccühlerine kavuştu. Ebü’l-Hasan-ı Şâzilî hazretlerinden de ilim öğrendi. Desûkî hazretlerinin ayrıca Ebû Medyen el-Mağribî’ye ulaşan bir silsilesi daha vardır. Bütün bunlar onun Rifâiyye, Sühreverdiyye, Şâzeliyye gibi tarikatları yakından tanıdığını ve bunlardan nasip aldığını gösterir.
Abdüsselâm bin Meşiş hazretlerinin rûhâniyetinden istifâde ettiği gibi, Peygamber efendimizin rûhâniyetlerinden de vâsıtasız olarak feyz aldı. Pek çok âlim, velî ve kâdı, onun talebesiydi. Arapça, Farsça, Süryânice, İbrânice ve diğer dillerle konuşurdu. Derin ilme sâhip evliyâdandı.
İbrahim ed-Desûkî hazretleri şeriata çok bağlı, ibadete düşkün bir tasavvuf ehli idi. Helâl yemeye, hak hukuk gözetmeye ve şeriatın hükümlerine sıkı bir şekilde bağlı kalmaya büyük önem verirdi.
Müridlerin şeyhlerine çok bağlı olmaları, şeyhlerin de müridlerine evlâtları gibi muamele etmeleri gerektiğini belirtirdi.
Talebelerine şöyle buyururdu:
“Ey evlâtlarım ömrünüz her geçen gün azalmakta, eceliniz yaklaşmaktadır. Bir gün bu üzerinde yaşadığınız dünya dürülecek, kıyamet kopacaktır. Her gün amel defterinizi hayırlı işlerle doldurmaya bakınız. Böyle yapanlara müjdeler olsun. Amel defterlerini, yasaklardan kaçmayarak günahlarla dolduranlara da yazıklar olsun. Vakitlerinizi isrâf etmeyiniz. Zamanlarınızı boşa geçirmeyip değerlendiriniz. Yoksa pişman olursunuz. Duânızın kabûl olmasını istiyorsanız, helâlden yiyiniz ve müslüman kardeşleriniz hakkında yersiz söz etmekten dilinizi tutunuz.”
Bir talebesine nasihatinde buyurdu ki:
“Uygun olmayan yerlere gitmekten çok sakın, oralara girip çıkanlara da dikkat et. Müslüman kardeşinden yersiz bir şey görürsen, ona iyi muamele etmeye gayret et, iyi geçin. Onun durumuna düşmekten pek sakın. Senin en iyi, en yakın dostun; özü, sözü doğru olandır. O böyle kaldığı müddetçe, onu koru.”
Yirmi yıl kadar halvete çekilip ibadet, nefis mücahedesi ve tefekkürle meşgul oldu. Babasının cenaze namazını kılmak için çıktığı bu halvethâneye tekrar dönmek istediyse de dostlarının ricası üzerine bundan vazgeçti. Hayatta iken etrafında toplanan müridleri, kırk üç yaşında vefat etmesinden sonra halifesi ve kardeşi Şeyh Mûsâ’ya tâbi olup onun tasavvuf anlayışını devam ettirmişler ve bir tarikat haline getirmişlerdir.
Seyyid İbrâhim ed-Desûkî rahmetullahi aleyh “Gavs-ı Azam” ismi verilen evliyâlığın en yüksek makamlarına kavuştu. Ömrünü hep Dîn-i İslâm’a hizmet etmekle geçirdi. İnsanların doğru yola kavuşması için çok çaba gösterdi. Geceleri uyumaz, sabahlara kadar ibâdetle, Cenab-ı Hakk’a kırık bir kalb ile yalvarmakla geçirirdi. Gündüzleri talebelerine ders verirdi.
Ömrünün sonlarına doğru, talebelerinin büyüklerinden birine;
“Ezher Câmii’nde ders vermekle meşgul bulunan kardeşim Mûsâ Düsûkî’ye git. Selâmımı söyle ve zâhirinden önce bâtınını temizlesin. Gurûr, kibir, hased, ucb gibi bütün kötü huylardan kalbini muhafaza etsin” buyurdu.
Talebe derhâl yola çıkıp, hocasının emrini kardeşine ulaştırdı. Kardeşi o anda ders veriyordu. Dersini yarıda bırakıp, süratle Düsûk’a gitti. Fakat ağabeyinin, seccade üzerinde Allah-u Teâlâ’nın rahmetine kavuşmuş olduğunu gördü. İbrahim ed-Desûkî rahmetullahi aleyh vefat ettiğinde halvethânesine defnedilmiştir.
Talebeliğe Kabul Ediniz
Bir gün Seyyid İbrâhim Desûkî’yi imtihân etmek niyetiyle, yedi kişi yola çıktı. Desûk nahiyesi yakınlarına geldiklerinde İbrâhim Desûkî, talebelerinden birini bunlara gönderdi.
Talebe, kendisini Seyyid İbrâhim Desûkî’nin gönderdiğini, geri dönmelerini istediğini bildirdi. İmtihan için gelenler biraz tereddüd ettiler. O anda kendilerini bir sahrada buldular. Uzun müddet burada perişan bir halde kaldılar. Yiyecek bir şey bulamayıp ot yediler. Üzerlerindeki elbiseleri eskidi. Lime lime olup dökülmeye başladı. Büyük bir zâtı imtihân etmek isteği ile bu hâle geldiklerini anlayıp, tövbe ettiler.
Onların bu hallerine vâkıf olan Seyyid İbrâhim, talebesini tekrar onların yanına gönderdi. Talebe onlara; “Artık buradan gidiniz!” dedi. O kişiler etraflarına bakınırken, bir anda kendilerini İbrâhim Desûkî hazretlerinin huzûrunda buldular. Seyyid hazretleri onlara; “Haydi hazırladığınız suâlleri söyleyin!” buyurdu. Onlar da; “Efendim, biz bir kabahat işledik. Bundan çok üzgünüz, affınızı ve bizi talebeliğe kabûl etmenizi istiyoruz.” dediler. Seyyid İbrâhim Desûkî de bunları affedip, talebeliğe kabûl etti.